Mesnevi-i Nuriye | Lasiyyyemalar | 40
(33-49)

Ve keza, şu muvakkat menzillerin saltanat-ı dâimeye makarr olacak bir şekle gireceğine pek çok deliller, bürhanlar vardır. Maahazâ, bu âlemi îcad edip öteki âlemi îcad etmemek ve bu kâinatı vücûda getirip öteki kâinatı getirmemek, bu dünyayı yaratıp öteki dünyayı yaratmamak imkânı yoktur. Çünkü, rubûbiyetin saltanatı mükâfat ve mücâzatı ister. Ve keza, Sâni-i Âlemin her şeyi içine almış ve her şeyi istilâ ve istiâb etmiş bir rahmet-i vâsiası vardır. Vâlidelerin, hatta bir cihette nebâtâtın evlâdına olan şefkatleri ve küçük, zayıf yavrularının suhûlet-i rızkları, o rahmet deryasından bir katredir. O bahr-ı rahmetin azametiyle, şu fâni dünyada, bu kısa ömürde, şu kadar zahmet ve belâlar ile karışık, zâil ve gayr-i sâbit olan şu ni’metler; ve ebedî bekayı isteyen insanlar arasında münâsebet yoktur. Ve aynı zamanda, iade edilmemek üzere zevâl, ni’meti nıkmete, şefkati zahmete, muhabbeti musîbete ve lezzeti eleme ve rahmeti zıddına kalbeder.

Ve keza, âlemde görünen tasarrufattan anlaşılıyor ki, Sâni-i Âlemin pek yüksek, celâlli, izzetli bir haysiyeti vardır ki, ubûdiyetle Sânii ta’zim etmeyenlerin veya istihfaf edenlerin te’diblerini te’hir ve imhal etse bile ihmal etmez.

Ve keza, o sultanın emirlerini, nehiylerini kıymetsiz görüp îman ile imtisâl etmeyenler ve ibâdetle kendilerini sevdirmeyenler ve şükran ile hürmette bulunmayanlar için rubûbiyetin ebedî karargâhında elbette bir dâr-ı mükâfat ve mücâzat olacaktır.

Ve keza, bütün mahlûkatta görünen hüsn-ü san’atlar, intizamlar ve ihtimamlardan ve her şeyde ta’kib edilmekte olan maslahat ve fâidelerden anlaşılıyor ki; kâinat taht-ı tasarrufunda bulunan Sâni-i Zülcelâl’de pek büyük bir hikmet-i âmme vardır ki, itaat ile iltica edenlerin büyük taltif ve in’amlara mazhar olacakları o hikmet-i âmmenin iktizâsındandır.

Ve keza, görünüyor ki, her şey lâyık mevkiine vaz’ediliyor. Ve her hak, hak sâhibine veriliyor. Ve her ihtiyaç sâhibinin hâceti, istediği gibi yapılır. Ve her suâl edenlerin matlubları -bilhassa isti’dâd lîsaniyle veya ihtiyac-ı fıtrî lîsaniyle veya ıztırar ve zarûret lîsaniyle olsun- cevablandırılıyor. Böyle eserleri görünen bir adalete bir mahkeme-i kübrâ lâzımdır ki, rubûbiyetin hâkimiyetiyle hukuk-u ibad muhafaza edilsin. Çünkü fâni olan şu dünya menzili, o büyük adalet-i hakîkiyeye mazhar olamaz. Öyle ise, o büyük Sultan-ı Âdil için bir Cennet-i bâkiye, bir Cehennem-i dâime lâzımdır.

Səs yoxdur