Mesnevi-i Nuriye | Hubab | 90
(84-106)

Evet mü’min olan kimse, îman ve tevhid iktizâsiyle, kâinata bir mehd-i uhuvvet nazariyle baktığı gibi; bütün mahlûkatı, bilhassa insanları, bilhassa İslâmları birbiriyle bağlayan ip de, ancak uhuvvettir. Çünkü îman bütün mü’minleri bir babanın cenah-ı şefkati altında yaşıyan kardeşler gibi kardeş addediyor.

Küfür ise, öyle bir bürûdettir ki, kardeşleri bile kardeşlikten çıkarır. Ve bütün eşyâda bir nevi’ ecnebilik tohumunu ekiyor. Ve her şeyi her şeye düşman yapıyor.

Evet hamiyet-i milliyelerinde bir uhuvvet varsa da, muvakkattır. Ve ezelî, ebedî iftirak ve firak ile muttasıl ve mahduddur. Amma kâfirlerin medeniyetinde görülen mehâsin ve yüksek terakkiyât-ı sanâyi, (bunlar) tamamen medeniyet-i İslâmiyeden, Kur’ânın irşâdatından, edyân-ı semâvîyeden in’ikas ve iktibas edildiği “Lemeat” ile “Sünuhat” eserlerimde istenildiği gibi îzah ve isbat edilmiştir...

İ’lem! Mesâil-i dîniyeden olan içtihad kapısı açıktır. Fakat, şu zamanda oraya girmeğe altı mâni vardır...

Birincisi: Nasılki kışta fırtınaların şiddetli olduğu bir vakitte, dar delikler dahi seddedilir; yeni kapılar açmak hiç bir cihetle kâr-ı akıl değil. Hem nasılki büyük bir selin hücumunda tamir için duvarlarda delikler açmak gark olmağa vesîledir. Öyle de: Şu münkerat zamanında ve âdât-ı ecânibin istilâsı ânında ve bid’aların kesreti vaktinde ve dalâletin tahribâtı hengâmında, içtihad nâmiyle kasr-ı İslâmiyetten yeni kapılar açıp duvarlarında muharriblerin girmesine vesîle olacak olan delikler açmak, İslâmiyete cinâyettir...

İkincisi: Dinin zarûriyatı ki içtihad onlara giremez. Çünkü kat’i ve muayyendirler. Hem o zarûriyat, kut ve gıda hükmündedirler; şu zamanda terke uğruyorlar ve tezelzüldedirler. Ve bütün himmet ve gayreti onların ikamesine ve ihyâsına sarfetmek lâzım gelirken, İslâmiyetin nazariyat kısmında ve selefin içtihadat-ı sâfiyâne ve hâlîsânesiyle bütün zamanların hâcâtına dar gelmeyen efkârları olduğu halde, onları bırakıp, heveskârane yeni içtihadlar yapmak; bid’atkârâne bir hıyânettir.

Səs yoxdur