Ezcümle: Kuvve-i behîmiye dalında sanemler doğmuşlardır. Kuv-ve-i gadabiye gusnundan fir’avnlar, nemrutlar çıkmıştır. Kuvve-i akliye-den dehriyun, maddiyun, felasife çıkmışlardır ki, Vâcib-ül Vücûd’a bir mahlûk-u vâhidi verir. Bâki kalan mülkünü gayre taksim ederler.
Hülâsa: Ene, haddizâtında bir hava, bir buhar gibi iken, verilen ehemmiyete göre mâyi haline gelir. Sonra ülfetle kalınlaşır. Sonra gaflet ve isyan ile öyle kalınlaşır ki, sâhibini yutar. Halkı, esbâbı da kendisine kıyas ederek Hâlık’ın evâmirine mübârezeye başlar. Küçük âlemde yâni insanda ene, büyük insanda yâni kâinatta tabiata benziyor. İkisi de tâğutlardandır.
İ’lem Eyyühel-Aziz! Hayrat ve hasenatın hayatı niyet iledir. Fesadı da ucub, riyâ ve gösteriş iledir. Ve fıtrî olarak vicdanda şuur ile bizzat hissedilen vicdaniyatın esası, ikinci bir şuur ve niyet ile inkıtâ bulur.
Nasılki amellerin hayatı niyet iledir. Onun gibi niyet bir cihetle fıtrî ahvâlin ölümüdür. Meselâ: Tevâzu’a niyet onu ifsâd eder, tekebbüre ni-yet onu izâle eder, ferâha niyet onu uçurur, gam ve kedere niyet onu tahfif eder. Ve hâkezâ kıyas et.
İ’lem Eyyühel-Aziz! Kâinat bir şeceredir. Anâsır onun dallarıdır. Nebâtât yapraklarıdır. Hayvânât onun çiçekleridir. İnsanlar onun se-mereleridir. Bu semerelerden en ziyâdar, nurlu, ahsen, ekrem, eşref, eltaf Seyyid-ül-Enbiyâ Ve’l Mürselîn, İmâm-ül-Müttakîn, Habib-i Rabbül-âlemîn Hazret-i Muhammed’dir.