Şualar | Üçüncü Şuâ | 46
(44-62)

Evet gökler; sekeneleriyle, herbiri tek başiyle şehâdet ettikleri gibi, heyet-i mecmûasiyle derece-i bedahette, -ey zemin ve gökleri yaratan yaratıcı!- senin vücub-u vücûduna öyle zâhir şehâdet.. -ve ey zerratı, muntazam mürekkebatiyle tedbirini gören ve idâre eden ve bu seyyare yıldızları manzum peykleriyle döndüren, emrine itaat ettiren!- senin vahdetine ve birliğine öyle kuvvetli şehâdet ederler ki, göğün yüzünde bulunan yıldızlar sayısınca nurânî bürhanlar ve parlak deliller o şehâdeti tasdik ederler. Hem bu safi, temiz, güzel gökler; fevkalâde büyük ve fevkalâde sür’atli ecramiyle muntazam bir ordu ve elektrik lâmbalariyle süslenmiş bir saltanat donanması vaziyetini göstermek cihetiyle, senin rubûbiyetinin haşmetine ve her şeyi îcad eden kudretinin azametine zâhir delâlet.. ve hadsiz semâvâtı ihata eden hâkimiyetinin ve herbir zîhayatı kucağına alan rahmetinin hadsiz genişliklerine kuvvetli işâret.. ve bütün mahlûkat-ı semaviyenin bütün işlerine ve keyfiyetlerine taallûk eden ve avucuna alan, tanzim eden ilminin her şeye ihatasına ve hikmetinin her işe şümûlüne şüphesiz şehâdet ederler. Ve o şehâdet ve delâlet o kadar zâhirdir ki; güya yıldızlar, şahid olan göklerin şehâdet kelimeleri ve tecessüm etmiş nurânî delilleridirler. Hem semâvât meydanında, denizinde, fezasındaki yıldızlar ise; muti’ neferler, muntazam sefineler, hârika tayyareler, acâib lâmbalar gibi vaziyetiyle, senin saltanat-ı ulûhiyetinin şa’şaasını gösteriyorlar. Ve o ordunun efradından bir yıldız olan Güneşimizin seyyarelerinde ve zeminimizdeki vazifelerinin delâlet ve ihtariyle, Güneşin sâir arkadaşları olan yıldızların bir kısmı âhiret âlemlerine bakarlar ve vazifesiz değiller; belki bâki olan âlemlerin Güneşleridirler.

Ey Vâcib-ül Vücûd! Ey Vâhid-i Ehad! Bu hârika yıldızlar, bu acib Güneşler, aylar; senin mülkünde, senin semâvâtında, senin emrin ile ve kuvvetin ve kudretin ile ve senin idâre ve tedbirin ile teshir ve tanzim ve tavzif edilmişlerdir. Bütün o ecrâm-ı ulviye, kendilerini yaratan ve döndüren ve idâre eden birtek Hâlık’a tesbih ederler, tekbir ederler, lîsan-ı hal ile “Sübhânallah, Allahu Ekber” derler. Ben dahi onların bütün tesbihatiyle seni takdis ederim.

Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i Kibriyasından ihtifâ etmiş olan Kadîr-i Zülcelâl! Ey Kadir-i Mutlak! Kur’ân-ı Hakîminin dersiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ta’limiyle anladım: Nasılki gökler, yıldızlar, senin mevcûdiyetine ve vahdetine şehâdet ederler.. öyle de; cevv-i sema bulutlariyle ve şimşekleri ve ra’dları ve rüzgârlariyle ve yağmurlariyle, senin vücub-u vücûduna ve vahdetine şehâdet ederler.

Səs yoxdur