Şualar | Dördüncü Şuâ | 65
(63-96)

geldi, perdeyi kaldırdı. Gördüm ve hissettim ve hakkalyakîn zevkettim ki; bekâmın lezzet ve saadeti, aynen ve daha mükemmel bir tarzda Bâki-i Zülkemâl’in bekâsına ve benim Rabbim ve İlahım olduğuna îmanımda ve iz’anımda ve ikanımda vardır. Çünkü onun bekâsiyle benim için lâyemut bir hakîkat tahakkuk eder. Zirâ “Benim mâhiyetim, hem bâki, hem sermedî bir ismin gölgesi olur; daha ölmez.” diye şuur-u îmaniyle takarrur eder.

Hem o şuur-u îmanla mahbub-u mutlak olan Kemâl-i Mutlak’ın varlığı bilinmekle, şedid ve fıtrî olan muhabbet-i zâtî tatmin edilir. Hem Bâki-i Sermedî’nin bekâsına ve varlığına âid o şuur-u îmaniyle kâinatın ve nev’-i insanın kemâlâtı bilinir ve bulunur ve kemâlâta karşı fıtrî meftuniyet, hadsiz elemlerden kurtulup zevk ve lezzetini alır.

Hem o şuur-u îmaniyle o Bâki-i Sermedî’ye bir intisâb ve o intisâbın îmaniyle umum mülküne bir münâsebet peydâ olur. Ve o münâsebet-i intisâbî ile hadsiz bir mülke bir nevi mâlikiyet gibi îman gözüyle bakar, ma’nen istifade eder.

Hem şuur-u îmaniyle ve intisâb ve münâsebet ile umum mevcûdâta bir alâka, bir nevi ittisal peydâ olur. Ve o halde, ikinci derecede vücûd-u şahsîsinden başka hadsiz bir vücûd, o şuur-u îmanî ve intisâb ve münâsebet ve alâka ve ittisal cihetinde güyâ onun bir nev’i varlığıdır gibi var olur; varlığa karşı fıtrî aşk teskin edilir.

Hem o şuur-u îmanî ve intisâb ve münâsebet ve alâkadarlığı cihetiyle bütün ehl-i kemâlâta karşı bir uhuvvet peydâ olur. O halde Bâki-i Sermedî’nin varlığiyle ve bekâsiyle o hadsiz ehl-i kemâl mahvolmayıp zâyi olmadıklarını bilmekle, takdir ve tahsin ile merbut ve dost olduğu hadsiz dostlarının bekâları ve devam-ı kemâlâtı o şuur-u îmanî sâhibine ulvî bir zevk verir.

Hem o şuur-u îmanî ve intisâb ve münâsebet ve alâkadarlık ve uhuvvet vasıtasiyle bütün dostlarımın -ki hayatımı ve bekâmı maalmemnuniye onların saadetleri için feda ediyorum- onların mes’udiyetleri ile hadsiz bir saadet kendim de hissedebilir gördüm.

Səs yoxdur