Şualar | Altıntı Şuâ | 102
(97-102)

Birtek tokat, hiddeti; bir tek ikrâm, muhabbeti gösterdiği halde, binler tokat muarızlara ve binler ikrâm ve muavenet kafileye gelmesi, bedahet derecesinde ve gündüz gibi zâhir bir tarzda o kafilenin hakkaniyetine ve sırat-ı müstakîmde gittiğine şehâdet ve delâlet eder. Fatiha’da



o kafileye ve



muarızlarına bakıyor. Burada beyân ettiğimiz nükte ise, Fatiha’nın âhirinde daha zâhirdir.

Üçüncü Cihet: Bu kadar tekrar ile kat’i verilecek olan bir şeyin vermesini istemesinin sırr-ı hikmeti şudur: İstenilen şey meselâ Makam-ı Mahmud bir uçtur. Pek büyük ve binler Makam-ı Mahmud gibi mühim hakîkatları ihtiva eden bir hakîkat-ı a’zâmın bir dalıdır. Ve hilkat-ı kâinatın en büyük neticesinin bir meyvesidir. Ve ucu ve dalı ve o meyveyi dua ile istemek ise; dolayısiyle o hakîkat-ı umûmîye-i uzmânın tahakkukunu ve vücûd bulmasını ve o şecere-i hilkatın en büyük dalı olan âlem-i bâkinin gelmesini ve tahakkukunu ve kâinatın en büyük neticesi olan haşir ve kıyametin tahakkukunu ve dâr-ı saadetin açılmasını istemektir. Ve o istemekle, dâr-ı saadetin ve Cennet’in en mühim bir sebeb-i vücûdu olan ubûdiyet-i beşeriyeye ve daavât-ı insaniyeye kendisi dahi iştirak etmektir. Ve bu kadar hadsiz derecede azîm bir maksad için, bu hadsiz dualar dahi azdır. Hem Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’a “Makam-ı Mahmud” verilmesi, umum ümmete şefaat-ı kübrâsına işârettir. Hem o, bütün ümmetinin saadetiyle alâkadardır. Onun için hadsiz salâvat ve rahmet dualarını bütün ümmetten istemesi ayn-ı hikmettir.

Səs yoxdur