Şualar | Yedinci Şuâ | 174
(103-191)

elbette bedâhetle ve zaruretle iktiza eder ve delâlet eder ve şehâdet eder ve gösterir ki; bu kâinatın sânii ve Müdebbiri ve bu memleketin sultanı ve mürebbisi ve bu sarayın sâhibi ve Bânisi birdir; tekdir, vâhiddir, ehaddir. Misli ve naziri olamaz ve veziri ve muîni yoktur. Şeriki ve zıddı olamaz. Aczi ve kusuru yoktur.

Evet intizam tam bir vahdettir, birtek nazzamı ister. Münakaşaya medâr olan şirki kaldırmaz...

Mâdem bu kâinatın hey’et-i mecmûasından, arzın yevmî ve senevî deveranından tâ insanın sîmasına ve başının duygular manzumesine ve kandaki beyaz ve kırmızı küreyvatın deveranına ve cereyanına kadar, küllî olsun cüz’î olsun herbir şeyde hikmetli ve dikkatli bir intizam var. Elbette, bir Kadîr-i Mutlak’tan ve bir Hakîm-i Mutlak’tan başka hiçbir şey, kasd ve îcad sûretiyle elini hiçbir şeye uzatamaz ve karışamazlar. Belki yalnız kabul ederler, mazhar ve münfail olurlar.

Ve mâdem tanzim etmek ve bilhassa gayeleri takib etmek ve maslahatları gözeterek bir intizam vermek, yalnız ilim ve hikmetle olur ve irâde ve ihtiyar ile yapılır.. elbette ve her halde, bu hikmetperverâne intizam ve bu gözümüz önündeki maslâhatkârane çeşit çeşit hadsiz intizâmât-ı mahlûkat, bedahet derecesinde delâlet ve şehâdet eder ki; bu mevcûdâtın hâlıkı ve müdebbiri birdir, fâildir, muhtardır. Her şey O’nun kudretiyle vücûda gelir, onun irâdesiyle birer vaziyet-i mahsusa alır ve O’nun ihtiyariyle bir sûret-i muntazama giyer.

Hem, mâdem bu misafirhâne-i dünyanın sobalı lâmbası birdir ve ruznâmeli kandili birdir ve rahmetli süngeri birdir ve ateşli aşçısı birdir ve hayatlı şurubu birdir ve himâyetli tarlası birdir... Bir.. bir.. bir.. tâ binbirler kadar... Elbette, bu bir birler bedâhetle şehâdet eder ki; bu misafirhânenin sâni’i ve sâhibi birdir. Hem gâyet kerîm ve misafir-perverdir ki: Bu yüksek ve büyük me’murlarını, zîhayat yolcularına hizmetkâr edip istirahatlarına çalıştırıyor.

Səs yoxdur