Şualar | Dokuzuncu Şuâ | 203
(192-204)

Ve vahdet ve ehadiyet ile bütün kâinat, o Zât-ı Vâhid’in emirber neferleri ve musahhar me’murları hükmüne geçiyor. Ve âhiretin gelmesiyle; kemâlâtı, sukuttan ve adalet-i mutlakası müstehziyâne gadr-ı mutlaktan ve hikmet-i âmmesi, sefahetkârâne abesiyetten ve rahmet-i vâsiası, lâhiyâne tazibden ve izzet-i kudreti zelilane acizden kurtulurlar, takaddüs ederler. Elbette ve elbette ve herhalde îman-ı billahın yüzer nüktesinden bu altı mâdemlerdeki hakîkatların muktezasiyle; kıyâmet kopacak, haşr ve neşir olacak, dâr-ı mücazat ve mükâfat açılacak. Tâ ki Arz’ın mezkûr ehemmiyeti ve merkeziyeti ve insanın ehemmiyeti ve kıymeti tahakkuk edebilsin. Ve arz ve insanın Hâlıkı ve Rabbi olan Mutasarrıf-ı Hakîm’in mezkûr adaleti, hikmeti, rahmeti, saltanatı takarrur edebilsin. Ve o Bâki Rabb’in mezkûr hakîki dostları ve müştakları idam-ı ebedîden kurtulsun ve o dostların en büyüğü ve en kıymetdarı, bütün kâinatı memnun ve minnetdar eden kudsî hizmetlerinin mükâfatını görsün. Ve Sultan-ı Sermedî’nin kemâlâtı naks ve kusurdan ve kudreti acizden ve hikmeti sefahetten ve adaleti zulümden tenezzüh ve takaddüs ve teberri etsin.

Elhâsıl: Mâdem Allah var, elbette âhiret vardır.

Hem nasıl ki mezkûr üç erkân-ı îmaniye onları isbat eden bütün delilleriyle haşre şehâdet ve delâlet ederler. Öyle de;


olan iki rükn-ü îmanî dahi haşri istilzam edip kuvvetli bir sûrette âlem-i bekaya şehâdet ve delâlet ederler. Şöyle ki: Melâikenin vücûdunu ve vazife-i ubûdiyetlerini isbat eden bütün deliller ve hadsiz müşahedeler, mükâlemeler, dolayısiyle âlem-i ervahın ve âlem-i gaybın ve âlem-i bekanın ve âlem-i âhiretin ve ileride cin ve ins ile şenlendirilecek olan dâr-ı saadetin ve Cennet ve Cehennem’in vücûdlarına delâlet ederler. Çünkü, melekler bu âlemleri izn-i İlâhî ile görebilirler ve girerler. Ve Hazret-i Cebrail gibi, insanlar ile görüşen umum melaike-i mukarrebîn mezkûr âlemlerin vücûdlarını ve onlar, onlarda gezdiklerini müttefikan haber veriyorlar. Görmediğimiz Amerika kıt’asının vücûdunu, ondan gelenlerin ihbariyle bedihî bildiğimiz gibi yüz tevatür kuvvetinde bulunan melaike ihbaratiyle âlem-i bekanın ve dâr-ı âhiretin ve Cennet ve Cehennem’in vücûdlarına o kat’iyyette îman etmek gerektir ve öyle de îman ederiz.

Səs yoxdur