Şualar | OnBirinci Şuâ | 236
(205-299)

böyle yirmi küllî hakîkatlar ile Cenâb-ı Hakk’ın Hak ismine bağlanan ve en küçük zîhayatın en cüz’î ihtiyacını gören ve niyâzını işiten ve fiilen cevab veren Hafîz-i Zülcelâl’in, Hafîz ismiyle mütemadiyen amelleri kaydedilen ve kâinatı alâkadar edecek ef’alleri o ismin kâtibîn-i kiramlarıyla yazılan ve her şeyden ziyâde o ismin nazar-ı dikkatine mazhar bulunan bu insanlar, elbette ve elbette ve her halde ve hiçbir şübhe getirmez ki; bu yirmi hakîkatın hükmüyle, insanlar için bir haşir ve neşir olacak ve Hak ismiyle evvelki hizmetlerinin mükâfatını ve kusuratının mücâzatını çekecek. Ve Hafîz ismiyle cüz’î-küllî kayd altına alınan her amelinden muhasebe ve sorguya çekilecek. Ve dâr-ı bekada saadet-i ebediye ziyafetgâhının ve şekavet-i dâime hapishânesinin kapıları açılacak. Ve bu âlemde çok tâifelere kumandanlık yapan ve karışan ve ba’zan karıştıran bir zabit, toprağa girip her amelinden sual olunmamak ve uyandırılmamak üzere yatıp saklanmayacaktır.

Yoksa, sineğin sesini işitip hakk-ı hayatını vermekle fiilen cevab verdiği hâlde, gök gürültüsü kuvvetinde bekaya âid hadsiz hukuk-u insaniyenin, mezkûr yirmi hakîkatlar lîsanları ile edilen ve arşı ve ferşi çınlatan duâlarını işitmemek ve o hadsiz hukuku zâyi etmek ve sinek kanadının intizamı şehâdetiyle sinek kanadı kadar israf etmeyen bir hikmet, bütün o hakîkatların bağlandıkları insanî isti’dâdâtı ve ebede uzanan emelleri ve arzuları ve o isti’dâd ve arzuları besleyen kâinatın pek çok rabıtalarını ve hakîkatlarını bütün bütün israf etmek öyle bir haksızlıktır ve imkân hâricinde ve zalîmane bir çirkinliktir ki; “Hak” ve “Hafîz” ve “Hakîm” ve “Cemil” ve “Rahîm” isimlerine şehâdet eden bütün mevcûdât onu reddeder. Yüz derece muhâl ve bin vecihle mümteni’dir derler. İşte biz Hâlıkımızdan haşre dâir sorduğumuz suâle “Hak, Hafîz, Hakîm, Cemil, Rahîm” isimleri cevab verip derler: “Biz, hak ve hakîkat olduğumuz gibi ve hem bize şehâdet eden mevcûdâtın tahakkuku misillû, haşir haktır ve muhakkaktır.”

Səs yoxdur