Şualar | OnÜçüncü Şuâ | 328
(323-383)

der. Bu işârette îmâ eder ki: “Âyet-ül Kübrâ” yüzünden ehemmiyetli bir musîbet Risâle-i Nur talebelerine gelecek ve “Âyet-ül Kübrâ” hakkı için o ve “musîbetten şâkirdlerine aman ver.” diye niyâz eder, o risâleyi ve menbaını şefaatçı yapar. Evet “Âyet-ül Kübrâ Risâlesi”nin tab’ı bahânesiyle gelen musîbet, aynen o remz-i gaybîyi tasdik etti.

Hem o kasîdede, Risâle-i Nur’un mühim eczalarına tertibiyle işâretlerin hâtimesinde, mukabil sahifede der:


Yâni: “İşte Risâle-i Nur’un sözleri hurufları ki, onlara işâretler eyledik. Sen onların hassalarını topla ve ma’nalarını tahkik eyle. Bütün hayır ve saadet, onlarla tamam olur.” der. “Hurufların ma’nalarını tahkik et.” karinesiyle ma’nayı ifade etmeyen hecaî harfler murad olmayıp, belki kelimeler ma’nasındaki “Sözler” nâmıyla risâleler muraddır.


Said Nursî


* * *

Aziz, sıddık kardeşim Re’fet Bey!

Senin âlimane suallerin Risâle-i Nur’un “Mektubat” kısmında çok ehemmiyetli hakîkatların anahtarları olmasından senin suallerine karşı lâkayd kalamıyorum. Bunun kısa cevabı şudur:

Mâdem Kur’ân bir hutbe-i ezeliyedir, nev’-i beşerin umum tabakatiyle ve ehl-i ibâdetin bütün tâifeleriyle konuşur; elbette onlara göre müteaddid ma’naları ve küllî ma’nasının çok mertebeleri bulunacak.

Səs yoxdur