Şualar | OnÜçüncü Şuâ | 334
(323-383)

Hem fenâ koku menzilimde ziyâdeleşti, hem o haylazların kapıma yakın gürültüleri ziyâde bana zarar verdi. Ben de yine: “Kapıları kapansın, neden böyle yapıyorlar?” dedim. Aynı sabah o hâdise oldu.

* * *

Kardeşlerim!

Yeni hurufla yazdığınız iki mes’ele, cidden te’sirini gösterdi. Birinci, İkinci, Üçüncü Mes’eleleri de yazılsa çok iyi olur. Fakat Husrev ve Tahirî gibi kalemleri Kur’âna ve Kur’ân hattına mahsus ve me’mur olmalarından bana endişe verir. Başkalar yazsalar daha münâsibdir.

* * *

Aziz kardeşlerim!

Bir seneden beri bir parça, yâni bir kilo kadar şehriye ve pirinçten sarf ediyordum. Şübhem kalmadı ki, büyük bir bereket içinde var. Şimdi siz bırakmıyorsunuz ki, pişireyim. Öyle ise, onu size hem teberrük, hem bereketli bir hediye ediyorum. O yıldız şehriyeden bir def’a hârika bir bereketi gördüm. Taneleri pişirdikten sonra kurutuyordum. Bir tek tane on mislinden ziyâde büyük olduğunu ben ve başkaları gördük.

* * *

Aziz kardeşlerim!

Bu gece evrad ile meşgul olurken nöbetçiler ve başkalar işitiyorlardı. Kalbime geldi ki: Acaba bu izhâr, sevabını noksan etmiyor mu? diye telaş ettim. Hüccet-ül İslâm İmam-ı Gazalî’nin meşhur bir sözü hatıra geldi. O demiş: “Ba’zan izhâr, çok def’a ihfadan daha ziyâde efdal olur.” Yâni aşikâre yapmakta başkalar, ya istifâde veya taklid etmek veya gafletten uyanmak veya dalâlette ve sefahette muannid ise karşısında şeair-i İslâmiye nev’inde izhâr etmek, izzet-i diniyeyi göstermek gibi çok cihetle, hususan bu zamanda ve ihlas dersini tam alanlarda değil riyâ, belki gizliden tasannu karışmamak şartiyle çok ziyâde sevablı olabilir diye bir teselli buldum.

* * *
Səs yoxdur