Şualar | OnÜçüncü Şuâ | 365
(323-383)

“Senin rabbin kimdir?” dediği zaman, o Nahv dersiyle iştigal ederken vefat eden talebe, o meleğin cevabında demiş: mübtedadır, onun haberidir.” Nahiv ilmince cevab vermiş, kendini medresede zannetmiş. İşte bu vakıaya muvâfık olarak ben, merhum Hâfız Ali’yi aynen hayattaki gibi Risâle-i Nur’la meşgul olarak en yüksek bir ilimde çalışan bir talebe-i ulûm vaziyetinde ve tam şehidler mertebesinde ve tarz-ı hayatlarında biliyorum ve o kanâat ile ona ve onun gibi Mehmed Zühdü’ye ve Hâfız Mehmed’e ba’zı duâlarımda derim: Ya Rabbî! Bunları kıyâmete kadar Risâle-i Nur kisvesinde hakâik-ı îmaniye ve esrâr-ı Kur’âniye ile kemâl-i ferah ve sevinçle meşgul eyle. Âmîn! İnşâallah.

* * *


Aziz, sıddık kardeşlerim!

Ben merhum Hâfız Ali’yi unutamıyorum. Onun acısı beni çok sarsıyor. Eski zamanlarda ba’zan böyle fedâkâr zâtlar, kendi dostu yerine ölüyorlardı.. zannederim, o merhum benim yerimde gitti. Onun fevkalâde hizmetini eğer sizler gibi o sistemde zâtlar yapmasa idi; Kur’ân’a, İslâmiyete büyük bir zâyiat olurdu. Ben, onun varisleri olan sizleri tahattur ettikçe, o acı gidiyor; bir inşirah geliyor. Medâr-ı hayrettir ki; ben, şimdi onun ma’nevî, belki maddî hayâtıyla âlem-i berzaha gitmesi cihetiyle, o âleme gitmek için bende bir iştiyak zuhur etti ve ruhuma başka bir perde açıldı. Nasılki buradan Isparta’daki kardeşlerimize selâm gönderip muârefe, muhabere ile sohbet ediyoruz; aynen öyle de: Hâfız Ali’nin tavattun ettiği âlem-i berzah; nazarımda Isparta, Kastamonu gibi olmuş. Hatta bu gece, mesmûâtıma göre, buradan birisi oraya gönderilmiş. On def’adan ziyâde teessüf ettim. Ne için Hâfız Ali’ye onunla selâm göndermedim.

Səs yoxdur