Şualar | OnDördüncü Şuâ | 450
(384-508)

Demek hazır bulunan ve bu hâdiseyi gazeteye ihbar eden müslüman yüzbaşı anlamış ki, kumandan tekrar tekrar “Affet!” demiş.

Kardeşlerim, ben Nurlarla meşgul oldukça sıkıntılar azalıyor. Demek vazifemiz Nurlarla iştigaldir ve geçici şeylere ehemmiyet vermemek ve sabır ve şükretmektir.

Said Nursî


* * *

BEDİÜZZAMAN’IN AKILLARA HAYRET VEREN BİR SECİYESİ

[Ehl-i Sünnet mecmûasının 15 Teşrin-i evvel 1948 tarihli nüshasında neşredilmiştir. Ehl-i Sünnet gazetesi sâhibi avukat bir zâtın makalesidir.]

Ben Birinci Cihan Harbinde Bitlis mevkiinde yaralı olarak esir olurken, Bediüzzaman da o gün esir düşmüştü. O Sibirya’ya gönderilmiş, en büyük esirler kampında idi. Ben Bakü’nün Nangün adasında idim. Günün birinde esirleri teftişe gelen ve kampı gezerken Bediüzzaman’ın önünden geçen Nikola Nikolaviç’e o hiç ehemmiyet vermiyor ve yerinden kımıldanmıyor. Baş kumandanın nazar-ı dikkatini çekiyor. Tekrar bir bahâne ile önünden geçiyor. Yine kımıldanmıyor. Üçüncü def’asında önünde duruyor, tercüman vasıtasiyle aralarında şöyle bir muhâvere geçiyor:

— Beni tanımadılar mı?

— Evet tanıdım. Nikola Nikolaviç, Çar’ın dayısıdır. Kafkas cephesi başkumandanıdır.

— O halde ne için hakaret ettiler?

— Hâyır, affetsinler ben kendilerine hakaret etmiş değilim. Ben mukaddesatımın emrettiğini yaptım.

— Mukaddesat ne emrediyormuş?

— Ben müslüman âlimiyim. Kalbimde îman vardır. Kendisinde îman olan bir şahıs, îmanı olmayan şahıstan efdaldir. Ben ona kıyam etseydim, mukaddesatıma hürmetsizlik yapmış olurdum. Onun için ben kıyam etmedim.

Səs yoxdur