Şualar | OnDördüncü Şuâ | 456
(384-508)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

İki-üç def’adır ehemmiyetli bir hâlet-i ruhiye bana ârız oluyor. Aynı otuz sene evvel İstanbul’da beni Yuşa Dağı’na çıkarıp İstanbul’un, Dâr-ül Hikmet’in câzibedar hayat-ı içtimâîyesini bıraktırıp hatta İstanbul’da bulunan Nur’un birinci şâkirdi ve kahramanı olan merhum Abdurrahman’ı dahi zarurî hizmetimi görmek için de yanıma almağa müsaade etmeyen ve Yeni Said mahiyetini gösteren acib inkılâbat-ı ruhînin bir misli, şimdi mukaddemâtı bende başlamış. Üçüncü bir Said ve bütün bütün târik-i dünya olarak zuhuruna bir işâret tahmin ediyorum. Demek Nurlar ve kahraman şâkirdleri benim vazifelerimi yapacaklar, daha bana hiç ihtiyaç kalmamış. Zâten Nur’un her bir câmi’ cüz’ü ve sarsılmayan hâlis şâkirdlerinin her birisi, benden daha mükemmel ders verir.

Said Nursî


* * *


Evvelâ: Ben ba’zı emârelerle tahmin ederim ki, neşredilen mecmûalarımızdan en ziyâde Rehber’e ehemmiyet veriyorlar. Ben zannederim ki, “Hüve Nüktesi” gizli zındık düşmanlarımızın bellerini kırmış, onların istinâdgâhı olan tabiat tâğûtunu dağıtmış, kesif toprakta bir derece saklayabilirken şeffaf havada -Hüve Nüktesi’nden sonra- hiç bir cihetle o tâğûtu saklamak imkânı kalmamış ki, küfr-ü inadî ve temerrüd-ü irtidâdî sebebiyle adliyeyi aldatıp aleyhimize sevkediyorlar.

Səs yoxdur