Şualar | OnBeşinci Şuâ | 595
(529-621)

Hem nasıl ki şeffafiyet hassasıyla bir tek âyinecikte ve bir göz bebeğinde Güneşin misalî sûreti kudret-i İlâhîye ile bulunur, aynı kolaylıkla bütün parlak şeylere ve katrelere ve şeffaf zerreciklere ve deniz yüzlerine o aksi ve ışığı emr-i İlâhî ile verilir. Aynen öyle de; masnuatın melekûtiyet ve mahiyet yüzleri şeffaf ve parlak olmasından, kudret-i mutlakanın cilvesi, te’siri birtek nefsin îcadında bulunması kolaylığı derecesinde bütün hayvanatı yaratır. Az-çok, büyük-küçük, fark yok.

Hem nasılki dağları tartacak derecede gâyet büyük ve tam hassas bir teraziye iki ceviz konulsa, bir küçük çekirdek bir cevize ilâve edilse, terazinin bir gözü dağ başına, bir gözü de derin dereye indirmesi kolaylığı derecesinde, o iki ceviz yerine iki müsavi dağ mîzanın iki gözüne konulsa birisine bir ceviz ilâvesiyle bir dağı göklere kaldırır, bir dağı derelere indirir, aynen öyle de; ilm-i Kelâm’ın ta’birince “İmkân, müsavi-üt tarafeyn”dir. Yâni; vâcib ve mümteni olmayan, belki mümkin ve muhtemel olan şeylerin vücûd ve ademleri, bir sebep bulunmazsa müsavidir, farkları yoktur. Bu imkân ve müsavatta az-çok, büyük-küçük birdirler.

İşte mahlûkat, mümkindirler ve imkân dâiresinde vücûd ve ademleri müsavi olmasından, Vâcib-ül Vücûd’un hadsiz kudret-i ezeliyesi birtek mümkine vücûd vermesi kolaylığında bütün mümkinatın vücûdu, ademin muvâzenesini bozar, herşeye lâyık bir vücûdu giydirir. Ve vazifesi bitmiş ise, zâhirî vücûd libasını çıkarıyor, sûreta, ademe, belki dâire-i ilimdeki ma’nevî vücûda gönderir. Demek eşya, Kadîr-i Mutlak’a verilse; bahar bir çiçek kadar, bütün insanların haşirde ihyaları bir nefs kadar kolay olur. Eğer esbaba isnad edilse, bir çiçek bir bahar kadar ve bir sinek bütün hayvanat kadar müşkilâtlı olur.

Hem nasıl ki intizam sırriyle, bir koca sefine veya tayyareyi bir parmağı düğmesine dokunmak ile harekete getirmesi, bir saatin zenbereğine anahtarla parmak dokunmasıyla harekete girmesi derecesinde kolay ve rahattır, aynen öyle de; ilm-i ezelînin düsturlariyle ve hikmet-i sermediyenin kanunlariyle ve irade-i Rabbânîyenin küllî cilveleri ve muayyen usûlleriyle herşeye küllî ve cüz’î, büyük-küçük, az-çok bir ma’nevî kalıp, bir husûsi mikdar, bir hâlis hudut verildiğinden, tam intizam-ı ilmî ve irade kanunu içindedirler.

Səs yoxdur