Şualar | OnBeşinci Şuâ | 604
(529-621)

Yâni: Nasıl ki faraza kabil-i inkısam olmayan ve ilm-i Kelâm ve felsefede cevher-i ferd nâmını alan bir zerrede, ondan daha küçücük olan madde-i esîriye zerreleriyle bir Kur’ân-ı azîmüşşan yazılsa ve semâvât sahifelerinde dahi yıldızlar ve Güneşlerle diğer bir Kur’ân-ı Kebir yazılsa, ikisi muvâzene edilse; elbette cevher-i ferd zerresinden yazılan hurdebînî Kur’ân, gökler yüzlerini yaldızlayan Kur’ân-ı Azîm ve Kebirden acaibce ve san’atın i’cazında geri değil, belki bir cihette ileri olduğu gibi; aynen öyle de: Hâlık-ı Kâinat’ın kudretine nisbeten masnuiyetindeki garabet ve cezalet noktasında zühre çiçeği, Zühre yıldızından geri değil ve karınca, filden aşağı olmaz ve mikrop, gergedandan hilkatça daha acib ve arı sineği, hurma ağacından fıtrat-ı acibesiyle daha ileridir. Demek bir arıyı yaratan, bütün hayvanları yaratabilir. Bir nefsi dirilten, haşirde bütün insanları ihya edip haşir meydanında toplayabilir ve toplayacak. Hiçbir şey ona ağır gelmez ki; gözümüz önünde gâyet çabuk ve kolaylıkla her baharda haşrin yüz bin nümûnelerini yaratıyor.

Son cümle-i Arabiyenin gâyet kısacık meâli şudur: Yâni; ehl-i dalâlet, mezkûr basamakların sarsılmaz hakîkatlarını bilmediklerinden ve gâyet çabuk ve gâyet kolaylıkla birden mahlûkat vücûda geldiklerinden, teşkili ve bir Sâniin hadsiz kudretiyle îcadı, teşekkül ve kendi kendilerine vücûd bulmak tevehhüm edip; hiçbir zihin, hatta vehim dahi kabul etmediği ve her cihetle muhal ve imkânsız hurafelerin kapısını kendilerine açmışlar. Meselâ; o hâlde zîhayatın herbir zerresine hadsiz bir kudret, bir ilim, herşeyi görecek bir göz ve her san’atı yapabilecek bir iktidar vermek lâzım gelir. Birtek ilahı kabul etmemekle, zerreler adedince ilaheleri mezheblerince kabul etmeğe mecbûr olarak Cehennem’in esfel-i safilînine girmeğe müstehak düşerler.

Amma ehl-i hidayet ise, geçen basamaklardaki kuvvetli hakîkatlar ve sarsılmaz hüccetler, selim kalblerine ve müstakîm akıllarına gâyet kat’i kanaat ve kuvvetli îman ve aynelyakîn bir tasdik vermiş ki, şübhesiz ve vesvesesiz itminan-ı kalb ile itikad ederler ki; yıldızlar, zerreler, en küçük, en büyük; kudret-i İlâhîye nisbeten farkları yoktur ki, gözümüz önünde bu acaibler oluyor. Ve herbir acibe-i san’at


âyetinin dâvasını tasdik ve hükmü ayn-ı hak ve hakîkat olduğuna şehâdet ederler, lîsan-ı hâl ile Allahü Ekber derler.

Səs yoxdur