Siracinnur Mecmuası | Yirmialtıncı Lema | 66
(45-86)

Ya bütünü esbâb-ı maddiyeye taksim edilecek veyahud bütünü birden birtek zâta verilecektir. Birinci şık muhal olduğu gibi, bu şık vâcibdir, zarûridir.

Çünkü bir tek zâta, yâni bir Kadîr-i Ezelîye verilse; mâdem bütün mevcûdâtın intizamat ve hikmetleriyle vücûdu kat’i tahakkuk eden ilmi, herşeyi ihâta ediyor.. ve mâdem ilminde herşeyin mikdarı taayyün ediyor.. ve mâdem bilmüşahede her vakit hiçten, nihayetsiz suhûletle, nihayetsiz san’atlı masnular vücûda geliyor.. ve mâdem o Kadîr-i Alîm’in bir kibrit çakar gibi Emr-i

ile hangi şey olursa olsun îcad edebildiğini, hadsiz kuvvetli deliller ile, çok risâlelerde beyân ettiğimiz ve husûsan Yirminci Mektub ve Yirmi Üçüncü Lem’anın âhirinde isbat edildiği gibi, hadsiz bir kudreti var; elbette bilmüşahede görülen hârikulâde suhûlet ve kolaylık, o ihâta-i ilmiyeden ve azamet-i kudretten geliyor. Meselâ nasılki göze görülmeyen eczalı bir mürekkeple yazılan bir kitaba, o yazıyı göstermeye mahsus bir ecza sürülse; o koca kitab, birden herbir göze vücûdunu gösterip kendini okutturur. Aynen öyle de; o Kadîr-i Ezelî’nin ilm-i muhitinde, herşeyin sûret-i mahsusası bir mikdar-ı muayyen ile taayyün ediyor. O Kadîr-i mutlak Emr-i

ile, o hadsiz kudretiyle ve nâfiz iradesiyle, o yazıya sürülen ecza gibi, gâyet kolay ve suhûletle kudretin bir cilvesi olan kuvvetini o mâhiyet-i ilmiyeye sürer, o şeye vücûd-u haricî verir; göze gösterir, nukuş-u hikmetini okutturur.

Eğer bütün eşya birden o Kadîr-i Ezelî’ye ve Alîm-i Külli Şey’e verilmezse; o vakit sinek gibi en küçük bir şeyin vücûdunu, dünyanın ekser nevilerinden husûsi bir mîzan ile toplamak lâzım gelmekle beraber, o küçük sineğin vücûdunda çalışan zerreler o sineğin sırr-ı hilkatini ve kemâl-i san’atını bütün dekaikiyle bilmekle olabilir. Çünkü; esbâb-ı tabiiye ile esbâb-ı maddiye, bilbedahe ve umum ehl-i aklın ittifakiyle, hiçten îcad edemez. Öyle ise, her halde onlar îcad etse, elbette toplayacak. Mâdem toplayacak, hangi zîhayat olursa olsun, ekser anâsır ve envâından nümûneler, içinde vardır. Adeta kâinatın bir hulâsası, bir çekirdeği hükmündedir. Elbette o halde bir çekirdeği bütün bir ağaçtan, bir zîhayatı bütün rûy-i zemînden ince elekle eleyip ve en hassas bir mîzan ile ölçüp toplattırmak lâzım geliyor. Ve mâdem esbâb-ı tabiiye cahildir.. camidir.. bir ilmi yoktur ki bir plân, bir fihriste, bir model, bir proğram takdir etsin, ona göre ma’nevî kalıba gelen zerratı eritip döksün; tâ dağılmasın, intizamını bozmasın.

Səs yoxdur