Siracinnur Mecmuası | Onüçüncü Lema | 113
(108-130)

Çünkü: Sâbıkan dediğimiz gibi şeytan, cüz’î bir emr-i ademî ile insanı mühim tehlikelere atar. Hem insandaki nefis ise, şeytanı her vakit dinler. Kuvve-i şeheviye ve gadabiye ise, şeytan desîselerine hem kâbile, hem nâkile iki cihaz hükmündedirler.

İşte bunun içindir ki, Cenâb-ı Hakk’ın “Gafûr”, “Rahîm” gibi iki ismi, tecelli-i âzamla ehl-i îmana teveccüh ediyor. Ve Kur’ân-ı Hakîmde Peygamberlere en mühim ihsanı, mağfiret olduğunu gösteriyor ve onları, istiğfar etmeye da’vet ediyor.

kelime-i kudsiyesini her sûre başında tekrar ile ve her mübârek işlerde zikrine emretmesiyle, kâinatı ihâta eden rahmet-i vâsiasını melce ve tahassüngâh gösteriyor ve emriyle kelimesini siper yapıyor.

ALTINCI İŞÂRET: Şeytanın en tehlikeli bir desîsesi şudur ki: Ba’zı hassas ve sâfikalb insanlara tahayyülü küfrîyi tasdîk-ı küfürle iltibas ettiriyor. Tasavvur-u dalâleti, dalâletin tasdîkı sûretinde gösteriyor. Ve mukaddes zâtlar ve münezzeh şeyler hakkında gâyet çirkin hatıraları hayaline gösteriyor. Ve imkân-ı zâtîyi, imkân-ı aklî şeklinde gösterip îmandaki yakînine münâfi bir şek tarzını veriyor. Ve o vakit o biçâre hassas adam, kendini dalâlet ve küfür içine düştüğünü tevehhüm edip îmandaki yakîninin zâil olduğunu zanneder, ye’se düşer, o yeisle şeytana maskara olur. Şeytan hem ye’sini, hem o zaîf damarını, hem o iltibasını çok işlettirir, ya divâne olur yahud “herçibadâbad” der, dalâlete gider.

Şeytanın bu desîsesinin mâhiyeti ne kadar esassız olduğunu, ba’zı Risâlelerde beyân ettiğimiz gibi, burada icmâlen bahsedeceğiz. Şöyle ki:

Nasılki âyinede yılanın sûreti ısırmaz ve ateşin misali yandırmaz ve murdarın aksi, telvis etmez. Öyle de: Hayal veya fikir âyinesinde küfriyatın ve şirkin akisleri ve dalâletin gölgeleri ve şetimli çirkin sözlerin hayalleri, i’tikâdı bozmaz, îmanı tağyir etmez, hürmetli edebi kırmaz. Çünkü meşhur kaidedir ki: Tahayyülü şetm, şetm olmadığı gibi, tahayyülü küfür dahi, küfür değil ve tasavvur-u dalâlet de dalâlet değil. Îmandaki şek mes’elesi ise, imkân-ı zâtîden gelen ihtimaller, o yakîne münâfî değil ve o yakîni bozmaz.

Səs yoxdur