İman ve Küfür Müvazeneleri | Birinci Söz | 12
(13-15)

Ey insân! Bil ki: O Rahmetin arşına yetişmek için bir mîrac var. O mîrac: “”dir. Ve bu mîrac ne kadar ehemmiyetli olduğunu anlamak istersen, Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyân’ın yüzondört sûrelerinin başlarına ve hem bütün mübârek kitabların ibtidalarına ve umum mübârek işlerin mebde’lerine bak. Ve Besmele’nin âzamet-i kadrine en kat’î bir hüccet şudur ki: İmam-ı Şafiî (R.A.) gibi çok büyük müçtehidler demişler: “Besmele tek bir âyet olduğu halde, Kur’anda yüz on dört defa nâzil olmuştur.”

DÖRDÜNCÜ SIR: Hadsiz kesret içinde vâhidiyyet tecellisi, hitab-ı demekle herkese kâfi gelmiyor. Fikir dağılıyor. Mecmuundaki vahdet arkasında Zât-ı Ehadiyyeti mülâhaza edip


demeğe küre-i arz vüs’atinde bir kalb bulunmak lâzım geliyor. Ve bu sırra binâen cüz’iyyatta zâhir bir sûrette sikke-i Ehadiyyeti gösterdiği gibi, herbir nevide sikke-i Ehadiyyeti göstermek ve Zât-ı Ehad’i mülâhaza ettirmek için hâtem-i Rahmâniyyet içinde bir sikke-i Ehadiyyeti gösteriyor; tâ külfetsiz herkes her mertebede



deyip doğrudan doğruya Zât-ı Akdes’e hitab ederek müteveccih olsun.


İşte Kur’an-ı Hakîm, bu sırr-ı azîmi ifade içindir ki, kâinatın daire-i âzamından, meselâ semâvat ve arzın hilkatinden bahsettiği vakit birden en küçük bir daireden ve en dakik bir cüz’îden bahseder; tâ ki, zâhir bir sûrette hâtem-i Ehadiyyeti göstersin. Meselâ: Hilkat-ı semâvat ve arzdan bahsi içinde hilkat-i insândan ve insânın sesinden ve sîmâsındaki dekaik-ı ni’met ve hikmetten bahis açar. Tâ ki, fikir dağılmasın, kalb boğulmasın, ruh Mâbudunu doğrudan doğruya bulsun. Meselâ:


âyeti mezkûr hakikatı mû’cizâne bir sûrette gösteriyor.


Səs yoxdur