İman ve Küfür Müvazeneleri | Otuzikinci Söz | 166
(166-175)
(Otuz İkinci Söz’den)

İkinci Noktanın İkinci Mebhası

Ehl-i dalâletin vekili, tutunacak ve dalâletini ona bina edecek hiçbir şey bulamadığı ve mülzem kaldığı zaman şöyle diyor ki:

“Ben, saadet-i dünyayı ve lezzet-i hayatı ve terakkiyat-ı medeniyeti ve kemâl-i san’atı; kendimce, âhireti düşünmemekte ve Allah’ı tanımamakta ve hubb-u dünyada ve hürriyette ve kendine güvenmekte gördüğüm için, insanın ekserisini bu yola şeytanın himmetiyle sevkettim ve ediyorum.”

Elcevap: Biz dahi Kur’ân namına diyoruz ki: Ey bîçâre insan! Aklını başına al! Ehl-i dalâletin vekilini dinleme! Eğer onu dinlersen; hasâretin o kadar büyük olur ki, tasavvurundan, ruh, akıl ve kalb ürperir. Senin önünde iki yol var:

Birisi: Ehl-i dalâletin vekîlinin gösterdiği şekavetli yoldur.

Diğeri: Kur’ân-ı Hakîm’in târif ettiği saadetli yoldur. İşte o iki yolun pekçok müvâzenelerini, çok Sözlerde, hususan Küçük Sözler’de gördün ve anladın. Şimdi makam münasebetiyle binde bir müvazenelerini yine gör, anla. Şöyle ki:

Şirk ve dalâletin ve fısk ve sefahetin yolu, insanı nihayet derecede sukut ettiriyor. Hadsiz elemler içinde nihayetsiz ağır bir yükü zaif ve âciz beline yükletir.

Səs yoxdur