İman ve Küfür Müvazeneleri | Otuzikinci Söz | 168
(166-175)
Hem şu haldeki insan, merhamet ve şefkate lâyık değildir. Çünki: Kendi kendine bu dehşetli vaziyeti veriyor. Sekizinci Söz’de kuyuya girmiş iki kardeşin müvâzene-i halinde denildiği gibi; nasıl bir adam, güzel bir bahçede, güzel bir ziyafette, güzel ahbablar içinde, nezahetli, tatlı, namuslu, hoş, meşrû bir lezzet ve eğlenceye kanaat etmeyip, gayr-ı meşrû’ ve mülevves bir lezzet için çirkin ve necis bir şarabı içse, sarhoş olup kendini kış ortasında, pis bir yerde ve hattâ canavarlar içinde tahayyül etse, titreyip bağırıp çağırsa nasıl merhamete lâyık değil. Çünki: Ehl-i namus ve mübarek arkadaşlarını canavar tasavvur eder, Onlara karşı hakaret eder. Hem ziyafetteki leziz taamları ve temiz kapları; mülevves, pis taşlar tasavvur eder, kırmağa başlar. Hem mecliste muhterem kitapları ve mânidar mektupları mânasız ve âdi nakışlar tasavvur eder, yırtarak ayak altına atar ve hâkeza... Böyle bir şahıs, nasıl merhamete müstehak değildir. Belki tokada müstahaktır. Öyle de: Sû-i ihtiyarından neş’et eden küfür sarhoşluğu ile ve dalâlet divaneliğiyle Sâni-i Hakîmin şu misafirhane-i dünyasını, tesadüf ve tabiat oyuncağı olduğunu tevehhüm edip ve cilve-i esmâ-i İlâhiyeyi tazelendiren masnûâtın, zamanın geçmesiyle vazifelerinin bittiğinden âlem-i gabya geçmelerini, adem ile i’dam tasavvur ederek ve tesbihat sadalarını, zeval ve firâk-ı ebedî vâveylâsı olduklarını tahayyül ettiğinden ve mektubât-ı Samedâniye olan şu mevcudat sahifelerini, mânasız, karmakarışık tasavvur ettiğinden ve âlem-i rahmete yol açan kabir kapısını zulümat-ı adem ağzı tasavvur ettiğinden ve eceli, hakikî ahbablara visal dâveti olduğu halde, bütün ahbablardan firak nöbeti tasavvur ettiğinden; hem kendini dehşetli bir azâb-ı elîmde bırakıyor,

Səs yoxdur