İman ve Küfür Müvazeneleri | Yedinci Söz | 31
(34-39)

Bundan sonra birden gördü ki: Sol cihetinden şeytan gibi dessas, ayyaş, aldatıcı bir adam, çok zînetler, süslü sûretler, fantâziyeler, müskirler beraber olduğu halde geldi. Karşısında durdu. Ona dedi:

“Hey arkadaş! Gel gel, beraber işret edip keyfedelim. Şu güzel kız sûretlerine bakalım. Şu hoş şarkıları dinleyelim. Şu tatlı yemekleri yiyelim.”

Sual: Hâ hâ, nedir, ağzında gizli okuyorsun?

Cevap: Bir tılsım.

— Bırak şu anlaşılmaz işi. Hâzır keyfimizi bozmayalım.

S— Hâ, şu ellerindeki nedir?

C— Bir ilâç.

— At şunu. Sağlamsın. Neyin var. Alkış zamanıdır.

S— Hâ, şu beş nişanlı kâğıt nedir?

C— Bir bilet. Bir tâyinat senedi.

— Yırt bunları. Şu güzel bahar mevsiminde yolculuk bizim nemize lâzım! der. Herbir desise ile onu iknaa çalışır. Hattâ o bîçâre, ona biraz meyleder. Evet, insan aldanır. Ben de öyle bir dessasa aldandım.

Birden sağ cihetinden ra'd gibi bir ses gelir. Der: “Sakın aldanma. Ve o dessâsa de ki: Eğer arkamdaki arslanı öldürüp, önümdeki darağacını kaldırıp, sağ ve solumdaki yaraları def'edip peşimdeki yolculuğu men'edecek bir çare sende varsa, bulursan; haydi yap, göster, görelim. Sonra de: Gel keyfedelim. Yoksa sus hey sersem!.. Tâ Hızır gibi bu zât-ı semâvî dediğini desin.”

İşte ey gençliğinde gülmüş, şimdi güldüğüne ağlayan nefsim! Bil: O bîçare asker ise, sensin ve insândır. Ve o arslan ise, eceldir. Ve o darağacı ise, ölüm ve zeval ve firaktır ki: Gece gündüzün dönmesinde her dost vedâ eder, kaybolur. Ve o iki yara ise, birisi müz'ic ve hadsiz bir acz-i beşerî; diğeri, elim, nihayetsiz bir fakr-ı insânîdir. Ve o nefy ve yolculuk ise, Alem-i Ervahtan, rahm-ı mâderden, sabâvetten, ihtiyarlıktan, dünyadan, kabirden, berzahtan, Haşirden, Sırat'tan geçer bir uzun sefer-i imtihandır. Ve o iki tılsım ise, Cenâb-ı Hakk'a îman ve âhirete îmandır.

Evet şu kudsî tılsım ile ölüm; insân-ı mü'mini, zindan-ı dünyadan bostan-ı cinâna, huzur-u Rahmân'a götüren bir musahhar at ve burak sûretini alır. Onun içindir ki: Ölümün hakikatını gören kâmil insânlar, ölümü sevmişler. Daha ölüm gelmeden ölmek istemişler. Hem, zeval ve firak, memat ve vefat ve darağacı olan mürur-u zaman, o îmân tılsımı ile, Sâni'-i Zülcelâl'in taze taze, renk renk, çeşit çeşit mu'cizât-ı nakşını, havârık-ı kudretini, tecelliyat-ı Rahmetini, kemâl-i lezzetle seyr ve temaşaya vasıta sûretini alır.

Səs yoxdur