Mesnevi-i Nuriye | Reşhalar | 24
(21-32)

Ve bütün Benî Âdemi ve cinleri ve mevcûdâtı dinletiyor. Evet, pek büyük bir emirden haber veriyor. Hilkat-ı âlemin acib muammâsını açıyor. Kâinatın sırr-ı hikmetine dâir tılsımı açıyor. Felsefe ve fenn-i hikmetin, nev’-i beşere: “Siz kimlersiniz? Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? diye îrad ettiği, akılları acz ve hayrette bırakan üç suale cevab veriyor.

BEŞİNCİ REŞHA: Arkadaş! Şu zât-ı nurânî (A.S.M.), mürşid-i îmanî, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, bak nasıl neşrettiği hakîkatın nuruyla, hakkın ziyâsiyle, nev’-i beşerin gecesini gündüze, kışını bahara çevirerek, âlemde yaptığı inkılâb ile âlemin şeklini değiştirerek nurânî bir şekle sokmuştur. Evet, o zâtın nurânî güzelliğiyle kâinata bakılmazsa, kâinat bir mâtem-i umûmî içinde görünecekti. Bütün mevcûdât, birbirine karşı ecnebi ve düşman durumunda bulunacaktı. Cemâdat, birer cenaze sûretini gösterecekti. Hayvan ve insanlar, eytam gibi zevâl ve firakın korkusundan vâveylâlara düşeceklerdi. Ve kâinata, harekâtiyle, tenevvüiyle ve tagayyüratiyle, nüküşiyle tesâdüfe bağlı bir oyuncak nazariyle bakılacaktı. Bilhassa insanlar, hayvanlardan daha aşağı, zelil ve hakir olacaklardı.

İşte, O zât’ın telkin ettiği îman nazariyle kâinata bakılmadığı takdirde, kâinat böyle korkunç, zulümatlı bir şekilde görünecekti. Fakat, o mürşid-i kâmilin gözüyle ve îman gözlüğüyle bakılırsa; her taraf nurlu, ziyâdar, canlı, hayatlı, sevimli, sevgili bir vaziyette arz-ı dîdâr edecektir.

Evet kâinat îman nuruyla mâtem-i umûmî yeri olmaktan çıkıp mescid-i zikir ve şükür olmuştur. Birbirine düşman telâkki edilen mevcûdât, birbirine ahbab ve kardeş olmuşlardır. Cenaze ve ölü şeklini gösteren cemâdat, ünsiyetli birer hayatdar ve lîsan-ı hâliyle Hâlıkının âyâtını nâtık birer musahhar me’muru şekline giriyorlar. Ağlayan, müteşekkî ve eytâm kıyafetinde görünen insan, ibâdetinde zâkir, Hâlık’ına şâkir sıfatını takınıyor. Ve kâinatın harekât, tenevvüât, tagayyürat ve nukuşu abesiyetten kurtuluyor. Rabbânî mektublar, âyât-ı tekviniyeye sahifeler, esmâ-i İlâhîyeye âyineler sûretine inkılâb ederler.

Səs yoxdur