Mesnevi-i Nuriye | Zeylül Hubab | 108
(107-115)

Evet bir misâfir, ev sâhibinin iznine ve rızâsına muvâfık olmayacak derecede, yemeklerde ve sâir şeylerde israf edemez.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Gözleri küsuf tutmuş ba’zı adamlar, gözleri önünde vukua gelen gayr-i mahdud husûsi haşr ü neşirleri kör gözleriyle gördükleri halde, kıyamet-i kübrâyı ve haşr-i umûmîyeyi nasıl istiğrab ediyorlar? Acaba çiçek açıp, semere veren ağaçlarda her sene îcad edilen meyvelerin haşr ü neşirlerini gördükten sonra haşr-i umûmîyi istib’ad eden sıkılmaz mı? Eğer onlar şuhûdî bir yakîn ile haşr-i umûmîyi görmek isterlerse, akıllarını da berâber bulundurmak şartiyle yaz mevsiminde küre-i arz bahçesine girsinler. Acaba ağaç dallarından sallanan o tatlı, ballı, nazif, lâtif kudret mu’cizeleri o mahlûkat-ı lâtife, evvelkisinin yâni ölüp giden semeratın aynı veya misli değil midir?

Eğer insanlarda olduğu gibi o meyvelerde de vahdet-i ruhiye olmuş olsa idi, geçmiş ve gelen yeni meyveler birbirinin aynı olmaz mıydı? Fakat ruhları olmadığı için aralarında ayniyete yakın öyle bir misliyet vardır ki, ne aynıdır ve ne de gayr keyfiyeti gösterir. Acaba semerattaki bu vaziyeti gören haşri istib’ad edebilir mi?

Ve keza, ma’nevî asansörler ile lâzım olan erzak ve gıdalarını ağacın yüksek dallarına çıkartmakla, tebessümleriyle arz-ı dîdar eden dut ve kayısı gibi meyveleri kuru ve câmid bir ağaçtan ihraç ve îcad etmekle o kuru ağacı acib bir vaziyete ve hayatdar antika bir şekle koyan kudret-i ezeliyeye haşr-i umûmî ağır gelir mi? Hâşâ! Bu lâtif, nazik masnûatı o kuru ağaçlardan ihraç eden kudrete hiç bir şey ağır gelmez. Bu bedihî bir mes’eledir. Fakat gözleri kör olanlar göremiyorlar.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân’ın her bir sûresi, bütün Kur’ânın münderecatını icmâlen ihtivâ ettiği gibi, sâir sûrelerde zikredilen makasıd ve mühim kıssaları da tazammun etmiştir. Bundaki hikmet, Kur’ân’ı tamamen okumaya vakti müsâit olmayan veya ancak bir kısmını veya bir sûresini okuyabilen insanlar, Kur’ânın hepsini okumaktan hâsıl olan sevaptan mahrum kalmamasıdır.

Evet, mükellefîn arasında bulunan ümmîler ancak bir sûreyi okuyabilirler. İ’caz-ı Kur’ân onları da tam sevab kazanmaktan mahrum etmemek için, bu nükte-i i’caziyeyi ta’kib ederek bir sûreyi tam Kur’ân hükmünde kılmıştır.

Səs yoxdur