İ’lem Eyyühel-Aziz! Maddiyattan olmayan, bilhassa mâhiyetleri mütebâyin olan bir çoklukta tasarruf eden bir zâtın, o çokluğun her birisiyle bizzat mübaşeret ve muâlecesi lâzım değildir.
Evet asker neferatı arasında bir kumandanın tasarrufatı, tanzimatı, ancak emir ve irâdesiyle husûle gelir. Eğer o kumandanlık vazifeleri ve işleri neferata havâle edilirse, her bir neferin bizzat mübâşeret ve hizmetiyle veya her bir neferin bir kumandan kesilmesiyle vücûd bulacaktır.
Binâenaleyh, Cenâb-ı Hakk’ın mahlûkatındaki tasarrufu, yalnız bir emir ve irâde ile olur. Bizzat mübâşereti yoktur. Şemsin kâinatı tenvir ettiği gibi.
İ’lem Eyyühel-Aziz! (*) İnsan, yaşayış vaziyetince, bir dağdan kopup sel içine düşen veya yüksek bir apartmandan düşüp yuvarlanan bir şahıs gibidir.
Evet, hayat apartmanı yıkılıyor. Ömür tayyaresi şimşek gibi geçiyor. Zaman da sel dolaplarını sür’atle çalıştırıyor. Arz sefinesi de, sür’atle giderken i072 âyetini okuyor. Sefine-i arz sür’atle yürürken, dünyanın gayr-i meşrû lezzetlerine uzatılan ellere zehirli dikenlerin batacağı düşünülsün. Binâenaleyh, o zehirli dünya oklarına bakıp el uzatma. Firâkın elemi, telâki lezzetinden ağırdır.
Ey nefs-i emmârem! Sana tâbi değilim. Sen istediğin şeye ibâdet et ve istediğin şeyin peşine düş; ben ancak ve ancak beni yaratıp, şems ve kamer ve arzı bana müsahhar eden Fâtır-ı Hakîm-i Zülcelâl’e abd olurum.
Ve keza, kader muhitinde uçan tayyare-i ömre veya hayat dağları arasında açılan uhdud ve tünellerinden şimşekvâri geçen zamanın şimendiferine bindirerek, ebedül âbâd memleketinin iskelesi hükmünde olan kabir tünelinin kapısına sevkeden Hâlık-ı Rahman-ür Rahîm’den meded istiyorum.
Ve keza, hiç bir şeyi duâlarıma, istigâselerime ve niyâzlarıma hedef ittihaz etmem.
--------------------------------------(*): Ehemniyetlidir.