Ve keza, insan fiil ve sa’yi cihetiyle zaîf bir hayvan olup dâirei sa’yi pek dardır. İnfial, sual, duâ cihetiyle Rahmanı Rahîm’in aziz bir misâfiridir. Dâiresi hayal kadar geniştir.
Ve keza, insanın hayatı hayvaniyeden aldığı lezzet bir serçe kuşunun lezzeti kadar değildir. Çünkü insanda hüzün, keder, korku var, onda yoktur. Fakat cihâzât, hissiyat, duygular, isti’dâdlar i’tibâriyle hayvanların en âlâsından fazla lezzet alır. İnsanın şu vaziyetine dikkat edilirse anlaşılır ki: Bu kadar cihâzât, bu hayat için olmayıp, ancak bir hayatı bâkiye için kendisine verilmiştir.
Ve keza, insan saltanatı Rubûbiyetin mehâsinine nâzır ve esmâ-i kudsiyenin cilvelerine dellâl ve kalemi kudretle yazılan mektûbâtı İlâhîyeyi mütalâa ile mütefekkir olduğu cihetle, eşrefi mahlûkat ve halife-i arz olmuştur.
İ’lem Eyyühel-Aziz! İnsandaki kusur sonsuz olduğu gibi, acz, fakr ve ihtiyacına da nihayet yoktur. İnsana tevdi edilen açlık ile ni’metlerin lezzetleri tebârüz ettiği gibi; insandaki kusur, kemâlât-ı Sübhâniyye derecelerine bir mirsaddır. İnsandaki fakr, gınâi rahmetin derecelerine bir mikyastır. İnsandaki acz, kudret ve kibriyâsına bir mîzandır. İnsandaki tenevvü-ü hâcât, enva’-ı niam ve ihsanâtına bir merdivendir. Öyle ise fıtratından gaye ubûdiyettir. Ubûdiyet ise, dergâhı izzetine kusurlarını “Estağfirullah” ve “Sübhânallah” ile i’lân etmektir.
İ’lem Eyyühel-Aziz! Her bir insan için hayat seferinde iki yol vardır. Bu iki yolun uzunluğu kısalığı birdir. Amma birisinde ehli şuhûd ve ehli vukufun şehâdet ve tasdikleriyle onda dokuz menfaat ihtimali var. İkinci yolda mes’ele ma’kusedir. Onda dokuz zarar ihtimali vardır.