Mesnevi-i Nuriye | Onuncu Risale | 219
(204-235)

Ve lîsaniyle kalbinde iki tılsım vardır. Onları isti’mal ederse şifâyab olur. Ve o arslan, ata inkılâb eder. Burak gibi bineği olur. O sehba ağacı da dâima teceddüd etmekte olan ahvâl-i âlemi, seyyal manzaraları seyretmeğe âlet ve vasıta olur. O sarhoş herif, o zavallı adamcağıza diyor:

— “Yahu nedir o ilâçları, tılsımları saklıyorsun? Onları at keyfine bak.”

Adamcağız:

— “Yok baba! Bu ilâçlar ve tılsımların hıfz ve himâyelerindeyim. Onlardan almakta olduğum haz, lezzet, keyif bana kâfidir. Fakat o arslan gibi parçalayıcı ölümü öldürebilirsen ve sehbayı kırmakla kabir ağzını kapatabilirsen ve hayatımın ma’rûz kaldığı fenâ ve zevâl yaralarını bir hayat-ı bâkiyeye tebdil etmekle tedâvi edebilirsen, pekâlâ seninle beraber dans oynayalım. Ve illâ gözümün önünden def’ol git. Sen ancak kendin gibi sarhoşları kandırabilirsin. Ben sarhoş değilim. Dünyanıza, keyfinize ihtiyacım yok. Çünkü:

bana yeter.”

İ’lem Eyyühel-Aziz! Felsefe talebesiyle medeniyet tilmizleri, müslümanları ecnebi âdetlerine ittibâ ile şeâir-i İslâmiyeyi terk etmeye dâvet ettiklerinde, Kur’ân Nurcuları böylece müdafaada bulunurlar: “Eğer dünyadan zevâl ve ölümü ve insandan acz ve fakrı kaldırmaya iktidarınız varsa, pekâlâ, dini de terk ediniz, şeâiri de kaldırınız. Ve illâ dilinizi kesin, konuşmayınız. Bakınız arkamızda pençelerini açmış hücuma hazır ecel arslanı tehdid ediyor. Eğer îman kulağiyle Kur’ân’ın sadâsını dinleyecek olursan o ecel arslanı bir burak olur. Bizleri rahmet-i Rahmana ulaştıracaktır. Ve illâ o ecel, yırtıcı bir hayvan gibi bizleri parçalar. Bâtıl i’tikâdınız gibi, ebedî bir firak ile dağıtacaktır. Ve keza, önümüzde i’dam sehbaları kurulmuştur. Eğer îman, îkanla Kur’ân’ın irşâdını dinlersen, o sehba ağaçlarından, sefine-i Nûh gibi sâhil-i selâmete, yâni âlem-i âhirete ulaştırıcı bir sefine yapılacaktır.

Ve keza, sağ yanımızda fakr yarası, solda da acz, za’f cerihası vardır.

Səs yoxdur