Muhakemat | Birinci Makale | 62
(4-66)

O istiarenin zemîni ise, zemîn ve âsuman mabeyninde hükmü hayal ile tasavvur olunan müsabakat ve rekabetin tahayyülü üzerine müessestir. Mezraası şöyledir ki; zemîn kar ve bered ile tezemmül veya taammüm eden dağlarıyla ve rengârenk besatîniyle süslendiği gibi, güya ona rekabeten ve inaden âsuman dahi cibal ve besatîni andıran rengârenk ile teşekkül eden ve dağlara nazireler yapmak için parça parça dağılan bulutlarıyla sarılıp cilveger oluyor. O dağ gibi parça parça bulutlar; sefineler veyahut dağlar veyahut develer veyahut bostan ve derelerdir denilse, teşbihte hata edilmemiş olur. O cevvdeki seyyarelerin çobanı ra’ddır. Kamçı gibi, berkini başları üzerine silkeleyip dolaştırıyor. O müsahhar sabihalar ise, o bahr-i muhit-i havaîde seyr ü cereyan etmekle, mahşere tesâdüf etmiş dağları andırırlar. Güya semâ, su buharının zerratını ra’d ile silâh başına davet ettiği gibi.. “Rahat olun” emriyle herkes yerine gider, gizlenir.

Evet çok def’a bulut dağın libasını giydiği gibi, heykeli ile teşekkül etmekle beraber bered ve karın beyazıyla televvün ve rutubet ve bürudetiyle tekeyyüf eder. Öyle ise bulut ve dağ komşu, arkadaştırlar. Birbirine levazımatını âriye vermeye mecbûrdurlar. Bu uhuvvet ve mübadeleti Kur’ân’ın çok yerleri gösterir. Zîra ba’zan onu, onun libasında ve ötekini berikinin sûretinde bize gösterir. Hem de Tenzil’in pek çok menazilinde dağ ve bulut birbirinin elini tutup musafaha ettikleri vardır. Nasıl kitab-ı âlemin bir sahifesi olan zemînde muanaka ve musafahaları şâhiddir. Zîra umman-ı havada iskele hükmünde olan dağ tepesinde lenger endaz olduklarını görüyoruz...

İkinci âyet: Evet bir üslûba işâret ettiği gibi, dahi bir hakîkatı telvih eder. Demek caizdir ki, lafzıyla şöyle bir üslûba işâret olsun. Şöyle: Şems, demiri altundan yapılmış mühezzeb, müzehheb, zırhlı bir sefine gibi esîrden olan ve mevc-i mekfuf ta’bir olunan umman-ı semâda seyahat ve yüzüyor.

Səs yoxdur