Şualar | Üçüncü Şuâ | 61
(44-62)

Ey Kadîr-i Hakîm! Ey Rahman-ı Rahîm! Ey Sâdık-ul Va’d-il Kerim! Ey izzet ve azamet ve celâl sâhibi Kahhâr-ı Zülcelâl! Bu kadar sâdık dostlarını ve bu kadar va’dlerini ve bu kadar sıfât ve şuunatını tekzib edip, saltanat-ı rubûbiyetinin kat’i mukteziyatını ve sevdiğin ve onlar dahi seni tasdik ve itaatle kendilerini sana sevdiren hadsiz makbul ibadının hadsiz dualarını ve davalarını reddederek, küfür ve isyan ile ve seni va’dinde tekzib etmekle, senin azamet-i kibriyana dokunan ve izzet-i celâline dokunduran ve ulûhiyetinin haysiyetine ilişen ve şefkat-i rubûbiyetini müteessir eden ehl-i dalâlet ve ehl-i küfrü, haşrin inkârında tasdik etmekten yüz bin derece mukaddessin ve hadsiz derece münezzeh ve âlîsin! Böyle nihayetsiz bir zulümden, bir çirkinlikten senin nihayetsiz adaletini ve cemâlini ve rahmetini takdis ediyorum!


âyetini, vücûdumun bütün zerratı adedince söylemek istiyorum! Belki senin o sâdık elçilerin ve o doğru dellâl-ı saltanatın hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn sûretinde senin uhrevî rahmet hazinelerine ve âlem-i bekada ihsanatının definelerine ve dâr-ı saadette tamamiyle zuhur eden güzel isimlerinin hârika güzel cilvelerine şehâdet, işâret, beşaret ederler. Ve bütün hakîkatların mercii ve Güneşi ve hâmisi olan “Hak” isminin en büyük bir şuaı, bu hakîkat-ı ekber-i haşriye olduğunu îman ederek, senin ibadına ders veriyorlar.

Ey Rabb-ül Enbiya Ve-s Sıddıkîn! Bütün onlar senin mülkünde, senin emrin ve kudretin ile, senin irade ve tedbirin ile, senin ilmin ve hikmetin ile musahhar ve muvazzaftırlar. Takdis, tekbir, tahmid, tehlil ile Küre-i Arz’ı bir zikirhâne-i âzam, bu kâinatı bir mescid-i ekber hükmünde göstermişler.

Səs yoxdur