Şualar | Yedinci Şuâ | 181
(103-191)

Aynen öyle de: Rahman-ı Zülcemâl’in geniş rahmeti dahi, ziyâ gibi umum eşyayı ihâtası; o Rahmân’ın vâhidiyetini ve hiç bir cihette şeriki bulunmadığını gösterdiği gibi.. her şeyde, hususan her bir zîhayatta ve bilhassa insanda, o cem’iyetli rahmetin perdesi altında o Rahmân’ın ekser isimlerinin ışıkları ve bir nev’i cilve-i zâtiyesi bulunarak, her ferde, bütün kâinata baktıracak ve münâsebetdarlık verecek bir cem’iyet-i hayatiye vermesi dahi o Rahman’ın ehadiyetini ve herşeyin yanında hazır ve herşeyin herşeyini yapan (O) olduğunu isbat eder.

Evet, nasılki o Rahman, o rahmetin vâhidiyetiyle ve ihâtasiyle, kâinatın mecmuunda ve zeminin yüzünde celâlinin haşmetini gösteriyor. Öyle de, ehadiyetin cilvesiyle herbir zîhayatta, hususan insanda, bütün ni’metlerin nümûnelerini o fertte toplayıp, o zîhayatın âlât ve cihâzâtına geçirip tanzim ederek, mecmu-u kâinatı (parçalanmadan) o tek ferde, bir cihette aynı hânesi gibi verdirmesiyle dahi, cemâlinin husûsi şefkatini ilân eder ve insanda envâ-ı ihsânatının temerküzünü bildirir.

Hem nasılki, bir kavunun (meselâ) her bir çekirdeğinde, o kavun temerküz ediyor. Ve o çekirdeği yapan zât elbette odur ki; o kavunu yapar, sonra ilminin husûsi mîzaniyle ve hikmetinin ona mahsus kanunuyla o çekirdeği ondan sağar, toplar, tecessüm ettirir. Ve o tek kavunun tek ve vâhid ustasından başka hiçbir şey, o çekirdeği yapamaz ve yapması muhaldir. Aynen öyle de, rahmaniyetin tecellisiyle kâinat bir ağaç, bir bostan ve zemin bir meyve, bir kavun ve zîhayat ve insan bir çekirdek hükmünde olduğundan; elbette en küçük bir zîhayatın Hâlıkı ve Rabbi, bütün zeminin ve kâinatın Hâlıkı olmak lâzım gelir.

Elhâsıl: Nasılki ihâtalı olan fettahiyet hakîkatıyla bütün mevcûdâtın muntazam sûretlerini basit maddeden yapmak ve açmak, vahdeti bedahetle isbat eder. Öyle de, herşeyi ihâta eden “rahmaniyet” hakîkatı dahi, vücûda gelen ve dünya hayatına giren bütün zîhayatları ve bilhassa yeni gelenleri kemâl-i intizamla beslemesi ve levazımatını yetiştirmesi ve hiçbirini unutmaması ve aynı rahmet, her yerde, her anda ve her ferde yetişmesiyle bedahetle hem vahdeti, hem vahdet içinde ehadiyeti gösterir.

Səs yoxdur