Şualar | OnÜçüncü Şuâ | 347
(323-383)

Zannederim, çok hassas ve iş içinde bulunan nefis ve şeytanımı susturan bir hakîkat, en mütemerridleri de susturur. Mâdem biz böyle sarsılmaz ve en yüksek ve en büyük ve en ehemmiyetli ve fiat takdir edilmez derecede kıymetdar ve bütün dünyası ve cânı ve cânânı pahasına verilse yine ucuz düşen bir hakîkatın uğrunda ve yolunda çalışıyoruz; elbette bütün musîbetlere ve sıkıntılara ve düşmanlara kemâl-i metanetle mukabele etmemiz gerektir. Hem, belki karşımıza aldanmış veya aldatılmış ba’zı hocalar ve şeyhler ve zâhirde müttakiler çıkartılır. Bunlara karşı vahdetimizi, tesânüdümüzü muhafaza edip onlar ile uğraşmamak lâzımdır, münakaşa etmemek gerektir.


Said Nursî


* * *

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Bize karşı bu geniş ve ehemmiyetli hücum ve tecavüzün hakîki sebebi “Beşinci Şuâ” olmadığını, belki “Hizb-ün Nurî” ve “Miftah-ül Îman”, “Hüccet-ül Baliğa” olduğunu bu fecirde bir ihtar-ı ma’nevî ile hissettim. Dikkatle “Hizb-i Nurî”yi kısmen okudum, “Miftah”ı da düşündüm, bildim ki: Zındıklar, küfr-ü mutlak mesleğini bu iki keskin elmas kılınçların darbelerine karşı muhafaza edemediklerinden, bir parça az siyasetle münâsebeti bulunan “Beşinci Şuâ”ı zâhirî bir sebeb gösterdiler, hükümeti iğfal edip aleyhimize sevkettiler. Aynen bu ihtar ile beraber hâtıra geldi ki: “Bir kısım zaîf kardeşlerimiz muvakkaten vazgeçseler, belki kendileri bu belâdan kurtarılır.” diye izin vermek istedim. Birden ihtar edildi ki: Bu derece alâkası devam eden ve iki def’a bu imtihana giren ve mukabilinde bu kadar zahmet çektikten sonra faidesiz, zararlı kalben vazgeçmek değil, belki yalnız onları aldatmak için sırf zâhirî bir içtinab gösterebilir. Yoksa hem kendine, hem bizlere, hem kudsî mesleğimize zararı dokunur, cezası olarak aksi maksadıyla tokat yer.

* * *
Səs yoxdur