Şualar | OnÜçüncü Şuâ | 345
(323-383)

Sâlisen: Bu fırtınalarda buraya girmeseydik, vehham me’murların temasında bu hafif musîbet ağırlaşmış olacaktı ve onlara karşı tasannu ve dalkavukluk etmek belâsı olacaktı.

Râbian: Bu işsiz ve muzaaf maddî ve ma’nevî kışta, Medreset-üz-zehra’nın bir dershânesi olan bu Medrese-i Yusufiye’de, öz kardeşten daha müşfik çok hakîki dostlarını ve mürşid gibi uhrevî kardeşleri gâyet ucuz ve az masrafla görmek, ziyaret etmek ve onların husûsi meziyetlerinden istifade etmek ve şeffaf şeylerde sirayet eden nur ve nurânî gibi hasenelerinden, ma’nevî yardımlarından, ferahlarından, tesellilerinden kuvvet almak cihetinde bu musîbet şeklini değiştirir, bir nevi inâyet perdesi hükmüne geçer. Evet, bu gizli inâyetin bir lâtif zarafetidir ki, bütün buraya gelen Risâle-i Nur talebelerine “Hocalar” nâmı verilmiş. Herkes, lîsanında “Hocalar.. hocalar” diye hürmetle yâdediyorlar. Bu zarafet içinde lâtif bir işâret var ki; bu hapis medreseye döndüğü gibi, Risâle-i Nur şâkirdleri dahi birer müderris, muallim ve sâir hapishâneler de bu hocaların sayesinde inşâallah birer mekteb hükmüne geçeceklerdir.

* * *

Kardeşlerim!

Bunun gibi teselliye dâir evvelce yazılan küçük mektublar arasıra okunsa ve Meyve’nin hususan âhirleri beraber mütâlaa edilse ve hatıra gelen Risâle-i Nur’un mes’eleleri müzâkere olsa, inşâallah talebe-i ulûmun şerefini kazandırır. İmam-ı Şafiî (K.S.) gibi büyük zâtlar; “Talebe-i ulûmun hatta uykusu dahi ibâdet sayılır” diye ziyâde ehemmiyet vermişler. Böyle medresesiz bir zamanda, böyle azâp yerlerde, böyle yüksek talebelik yüzünden yüz sıkıntı da olsa aldırmamalı veyahut


deyip o meşakkatler yüzünden ferahla gülmeliyiz. Amma fakir arkadaşların çoluk ve çocuk ve idare ciheti ise; musîbette, kendinden ziyâde musîbetliye ve ni’mette daha noksaniyetliye bakmak kaide-i Kur’âniye ve îmaniye ve Nuriyeye binâen, yüzde seksen adamdan daha ziyâde rahattırlar. Şekvâya hiç hakları olmadığı gibi, seksen derece bir şükür üstüne haktır.

Səs yoxdur