Şualar | OnDördüncü Şuâ | 488
(384-508)

ve o milyonlarla insanların ebedî saadetlerini mahvetmeğe çalışanları “Gizli Süfyan komitesinin yıkıcılığı ve eziciliği” diye vasıflandırarak onlara ve onların bu alçak ve kahhar ve zalîmane tahriblerini ve yıkıcılıklarını alkışlayan divânelere binler teessüf ve nefretlerle yazıklar olsun demesi ve îmanında şübheye düşmüş eski ders arkadaşlarına, “Gelin, hepimiz bu hevaî ve nefsî arzulardan vazgeçelim; hakâik-i Kur’âniyenin önünde diz çökelim ve bu asrın rehber-i saadeti olan Nur medresesine koşalım; aylarca ve yıllarca alkışlayıp durduğumuz o yalancı sefillerden ve onların hakîkat diye gösterdikleri yalanlardan vazgeçip Bediüzzaman Said Nursî’nin derslerine gönül bağlayıp onu üstad edinelim, zulmetten Nura dönelim.” diye hitab etmesi, acaba îmanından aldığı sevinç ve Kur’ân ve İslâmiyet sevgisinden ve bağlılığından ve milletini pekçok sevip herkesin tahkikî îmanı kazanarak sonsuz bir saadete nâil olmalarını arzu etmesinden değil midir?

Acaba Allah’a intisâb edip İslâmiyet’in en âlî bir din ve fazilet ve saadet müjdecisi olduğunu ilân etmek bir cürüm müdür?.. Kur’ân ve İslâmiyet aleyhinde her taraftan yıkıcı ve kahhar taarruzların başladığı ve Hazret-i Kur’âna ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’a iftiralarla o zâtın çok âlî ve çok kudsî kıymet ve varlıkları çürütülmek istenildiği; buna mukabil dinsizliği ve ilhadı ve ahlâksızlığı telkin eden kitabların ve Allah’a âsi ve İslâmiyet’e hücum eden fâni ve kıymetsiz bedbahtların saygılar ile anıldığı ve bid’akâr ve gayr-ı meşrû hallerinin alkışlandığı bir zamanda.. Hazret-i Kur’ân ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın yüceliklerini, hakkaniyet ve kudsiyetlerini, hem Allah’ın varlığını ve bu kâinat bütün mevcûdâtıyla ve bütün a’za ve cihazatıyla Hâlıkının vücub-u vücûduna ve vahdaniyetine şehâdet ettiğini ve insan akıl ve fikir cihetiyle ve esmâ-i İlâhîyeye en ziyâde âyinedar bulunmasıyla sâir mahlûkata bir nevi sultan hükmünde olduğu; insan eğer îman ve ubûdiyetle Allah’a intisâb etse, dalâlet ve sefâhetten ve büyük günahlardan korunsa, mevcûdâtın üstünde âlâ-yı illiyyîne lâyık ve ebedî Cennet ve saadete mazhar bir muhterem misafir ve eğer şirk ve isyanla veya gaflet ve dalâletle Hâlıkına küfretse,

Səs yoxdur