Şualar | OnBeşinci Şuâ | 585
(529-621)

Bu ise nihayetsiz bir ilim ile olabilmesi cihetiyle herşeyin herşeyle münâsebetini bilip ve nazara alan ve bu ağaç ve bu insanın bütün emsallerini ve nevilerini ilm-i ezelîsinin kaza ve kader pergâr ve kalemiyle dış ve iç mikdarlarını ve sûretlerini hakîmane yapılmasını bilerek işleyen bir Sâni-i Musavvir, bir Alîm-i Mukaddir’in hadsiz ilmine ve vücub-u vücûduna nebatat ve hayvanat adedince şehâdet ederler demektir.

Yedinci, Sekizinci Delil: ’dir. Yâni: Ehemmiyetli bir hikmet için, zâhir nazarda müphem ve gayr-ı muayyen tevehhüm edilen eceller ve rızıklar, ibham perdesi altında kaza ve kader-i ezelînin defterinde mukadderat-ı hayatiye sahifesinde her zîhayatın eceli mukadder ve muayyendir, tekaddüm, teahhur etmez. Ve her zîruhun rızkı tâyin ve tahsis edilip kazâ ve kader levhasında yazıldığına hadsiz deliller var. Meselâ: Koca bir ağacın ölmesi, onun bir nevi ruhu olan çekirdeğini onun yerinde vazife görmek için bırakması, bir Alîm-i Hafîz’in hikmetli kanuniyle olması ve bir yavrunun rızkı olan süt memelerden gelmesi ve kan ve fışkı içinden çıkıp hiç bulaşmadan sâfi, temiz olarak ağzına akması, tesadüf ihtimalini kat’i bir sûrette red ve bir Rezzak-ı Alîm-i Rahîm’in şefkatli düsturiyle olduğunu gâyet kat’i gösteriyor. Bu iki cüz’î misale bütün zîhayat, zîruh kıyas edilsin.

Demek hakîkatta hem ecel muayyen ve mukadderdir, hem rızık herkese göre bir taayyün içinde mukadderat defterinde kayıt edilmiştir. Fakat, gâyet mühim bir hikmet için hem ecel, hem rızık perde-i gaybda ve mübhem ve gayr-ı muayyen ve zâhiren tesadüfe bağlı gibi görünüyor. Eğer ecel Güneşin gurubu gibi muayyen olsa idi; yarı ömür gaflet-i mutlakada ve âhirete çalışmamakla zâyi olup, yarı ömürden sonra hergün ölüm darağacı tarafına bir ayak atmak gibi dehşetli bir korku alıp eceldeki musîbet yüz derece ziyâdeleşmesi sırrıyla, başa gelen musîbetler ve hatta dünyanın eceli olan kıyamet perde-i gaybda merhameten bırakılmış.

Səs yoxdur