Şualar | Yirmi Dokuzuncu Lem’adan İkinci Bab | 698
(693-700)

İşte bu itibarla bütün ecramın kendilerine göre bir nevi hayat ve ruhları vardır. Binâenaleyh îmanın şu görüşüne nazaran o ecramda dehşet, vahşet yoktur. Ünsiyet ve muhabbet vardır.

Dalâlet nazarı, matlublarını tahsil etmekten âciz olan insanların sâhibsiz, hâmisiz olduklarını telakki eder ve hüzün, keder, aczlerinden dolayı ağlayan yetimler gibi zanneder. Îman nazarı ise, canlı mahlûkata, ağlar yetimler gibi değil, ancak mükellef memur, muvazzaf zâkir ve tesbihhan ibad sıfatı ile bakar.

Altıncı Nokta: Nur-u îman, dünya ve âhiret âlemlerini çeşit çeşit ni’metlere mazhar iki sofra ile tasvir eder ki; mü’min olan kimse îman eli ile ve zâhirî, bâtınî duyguları ile ve ma’nevî, ruhî olan letaifi ile o sofralardan istifade ediyor. Dalâlet nazarında ise, zevilhayatın dâire-i istifadesi küçülür, maddî lezzetlere münhasırdır.

Îman nazarında, semâvât ve arzı ihâta eden bir dâire kadar tevessü’ eder. Evet bir mü’min, Güneş’i kendi hanesinin damında asılmış bir lüküs; kameri bir idare lâmbası addedebilir. Bu itibarla Şems, Kamer kendisine bir ni’met olur. Binâenaleyh mü’min olan zâtın dâire-i istifadesi semâvâttan daha geniş olur. Evet Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyân


âyetlerin belâgatı ile îmandan neş’et eden şu hârika ihsanlara, in’amlara işâret ediyor.

Yedinci Nokta: Nur-u îman ile bilinir ki: Allah’ın varlığı bütün ni’metlerin fevkinde öyle büyük bir ni’mettir ki; sonsuz ni’metlerin enva’ını, nihayetsiz ihsanların cinslerini, sayısız atiyyelerin sınıflarını hâvi bir menba, bir kaynaktır. Binâenaleyh, zerrat-ı âlemin adedince îman ni’metlerine hamd ü sena etmek bir borçtur. Risâle-i Nur’un eczasında bir kısmına işâretler yapılmıştır. Maahâzâ îman-ı billâhtan bahseden Risâle-i Nur’un cüz’leri, bu ni’metten perdeyi kaldırarak gösteriyor.

Səs yoxdur