Siracinnur Mecmuası | Denizli Müdafaanamesi | 209
(180-248)

İşte mahrem ve gayr-i mahrem bütün evrak ve kitaplarımı odunlar yığını altından çıkarıp, üç ay tetkikten sonra yalnız Feyzi, Emin, Hilmi, Tevfik, Sâdık’tan başka kimseyi, o koca Kastamonu’da bulamadılar. Bu beş zat ise, Lillâh için, bana şahsî hizmet münâsebetiyle gönderilmişler.

Eğer o sathî zaptnâmeler gibi yapsa idim beş değil, belki beş yüz ve beş bin adamları kandırabilirdim. O zabıtnâmelerde, ne kadar yanlışlar bulunduğuna bir iki nümûneyi beyân ediyorum.

Zaman-ı Saadetten şimdiye kadar cârî bir âdet-i İslâmiyeye ittibaen, Risâle-i Nur’un husûsi menba’ları olan yüzer âyât-ı meşhûreyi, büyük bir en’am gibi, Bir Hizb-i Kur’âni yaptığımızı, “Dinde tahrifat yapıyor” diye muâheze etmişler.

Hem Eskişehir Mahkemesinde medâr-ı nazar olup, ehemmiyet verilmeyen “Lâdini zamanında latin harflerinin kabulü tarihine tevâfukla, in-kâr-ı haşre bir emâredir diye” bizi bugün yazılmış gibi mes’ul etmek istiyor.

Hem bir sene cezasını çektiğim ve mahrem tutulan ve zabıtnâmede kaydedildiği gibi, odun yığınları altından çıkarılan Tesettür Risâlesiyle, bu sene yazılmış ve neşredilmiş gibi, itham etmek ister.

Hem Ankara’da hükumetin riyasetinde bulunan birisine (Mustafa Kemâl’e) söylediğim i’tirâzlara ve ağır sözlere mukabele etmeyip, sükût eden ve o öldükten sonra, onun yanlışını gösteren bir hakîkat-i hadîsiyeyi, beyândaki fıtrî ve lüzumlu ve mahrem tenkitlerim, medâr-ı mes’uliyet yapılmış. Ölmüş ve hükümetten alakası kesilmiş bir şahsın hatırı nerede? Ve hükümetin ve milletin bir hâtırası ve Cenâb-ı Hakk’ın bir tecelli-i hâkimiyyeti olan, adâlet kanunları nerede?

Hem biz hükümet-i cumhuriye esaslarından en ziyâde kendimize me-dâr-ı istinâd ve onun ile kendimizi müdafaa ettiğimiz hürriyet-i vicdan esası bizim aleyhimizde medâr-ı mes’uliyet tutulmuş. Güya biz, hürriyet-i vicdan esasına muarız gidiyoruz.

Hem medeniyetin seyyiatını ve kusurlarını tenkit etmesinden, hatır ve hayalime gelmeyen bir şeyi zabıtnâmelerde isnad ediyor. Güya ben (Hâşiye), radyoyu, ve tayyareyi ve şimendiferi kullanılmasını kabul etmiyorum diye, terakkiyat-ı hâzıra aleyhinde bulunduğumla, mes’ul ediyor.

-------------------------------------
Hâşiye: Radyo gibi azim bir ni’met-i İlâhîyyeye karşı, azîm bir şükür olmak için: “Radyo Kur’ân’ı okuyup bütün zemin yüzündeki insanlara dinlettirip, küre-i havanın bir hâfız-ı Kur’ân olmasıdır.” demiştim.

Səs yoxdur