İşaratu-l İcaz | İmanı Bilgayb | 42
(40-42)

C― Ta’bir etmemesi, bilmemesine delil olamaz. Evet çok def’a lîsan, insanın tasavvuratından incelerini ta’birden âciz olduğu gibi kalbindeki ve vicdanındaki inceler de akla görünmez. Hatta belâgat dâhîlerinden Sekkakî gibi bir zât; İmriü’l-Kays veya başka bir bedevinin ibraz ettiği belâgat incelerini kavramamıştır. Maahaza, îmanın var olup olmadığı sorgu ile anlaşılır. Meselâ âmi bir adama, bütün cihetleriyle, eczasiyle kudretinde ve tasarrufunda bulunan Sâniin yarattığı bu âlemin, bir cihette Sânii olup olmadığı hakkında bir sorgu yapıldığı zaman “Hiçbir cihette değildir! Olamaz!” dese kâfidir. Çünkü nefiy cihetinin yâni Sâni’siz olamayacağının onun vicdanında sâbit olduğuna delâlet eder.

Îman, Sa’d-ı Taftazanî’nin tefsirine göre: “Cenâb-ı Hakk’ın istediği kulunun kalbine, cüz’-i ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği bir nurdur.” denilmiştir. Öyle ise îman, Şems-i Ezelî’den vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve bir şuadır ki, vicdanın iç yüzünü tamamiyle ışıklandırır. Ve bu sayede bütün kâinat ile bir ünsiyet, bir emniyet peyda olur. Ve herşeyle kesb-i muarefe eder. Ve insanın kalbinde öyle bir kuvve-i ma’nevîye husûle gelir ki, insan o kuvvet ile her musîbete, her hâdiseye karşı mukavemet edebilir. Ve öyle bir vüs’at ve genişlik verir ki, insan o vüs’atle geçmiş ve gelecek zamanları yutabilir.

Ve keza îman, Şems-i Ezelî’den ihsan edilmiş bir nur olduğu gibi; saadet-i ebediyeden de bir parıltıdır. Ve o parıltı ile, vicdanında bulunan bütün emel ve isti’dâdlarının tohumları, bir şecere-i tûbâ gibi neşv ü nemaya başlar, ebed memleketine doğru hareket eder, gider.

: Bu cümlenin evvelki cümle ile bağlılığı ve münâsebeti gün gibi aşikârdır. Lâkin bedenî ibâdet ve taatlardan namazın tahsisi, namazın bütün hasenata fihrist ve örnek olduğuna işârettir. Evet nasılki Fatiha Kur’ân’a, insan kâinata fihristedir; namaz da hasenata fihristedir. Çünkü namaz; savm, hac, zekat ve sâir hakikaları hâvi olduğu gibi, idrakli ve idraksiz mahlûkatın ihtiyarî ve fıtrî ibâdetlerinin nümûnelerine de şamildir. Meselâ: Secdede, rükû’da, kıyamda olan melâikenin ibâdetlerini, hem taş, ağaç ve hayvanların o ibâdetlere benzeyen durumlarını andıran bir ibâdettir.

S- nin fiil sîgasiyle zikrinde ne hikmet vardır?

Səs yoxdur