İşaratu-l İcaz | Delaili Haşr | 63
(53-63)

Mübteda ile haber arasında bulunan zamiri, mübtedayı çok haberlere mübteda yapar. Ve bu gibi haberlerin tâyinini de hayale havale eder. Yâni haberlerin mahdud ve muayyen olmadığını hayale arzetmekle; hayali, münâsib haberleri taharri etmeye teşvik eder. Nasılki Zeyd’i ele almakla “Zeyd âlimdir, Zeyd fâzıldır, Zeyd güzeldir.” gibi Zeyd’in sıfatlarından çok hükümleri dizebilirsin. Kezalik den sonra gelen zamiri hayali harekete getirmekle “Onlar ateşten kurtulurlar.” “Onlar Cennet’e girerler.” “Onlar rü’yete mazhar olurlar...” ve daha bu gibi sıfatlarına münâsib çok hükümleri ve cümleleri hayale yaptırır.

Dördüncüsü: kelimesindeki hakîkatı tasvire işârettir. Sanki lîsan-ı haliyle diyor ki: “Eğer müflihlerin hakîkatını görmek istersen, nin âyinesine bak, sana temessül edecektir.” Yahut onların tâyin ve temyizlerine işârettir. Sanki diyor: “Ehl-i felâh olanları tanımak istersen, ye bak. İçindedirler.” Veya hükmün zâhir ve bedihî olduğuna işârettir.

Beşincisi: Felâh ve necat yollarını tâyin etmeyen kelimesindeki ıtlak, ta’mim içindir. Şöyle ki:

Kur’ân’a muhatab olan, matlubları ve istekleri muhtelif pek çok tabakalardır ki; bir kısmı, ateşten necat istiyorlar; bir kısmı, Cennet’e girmek istiyorlar; bir kısmı, rü’yete mazhar olmak istiyorlar. Ve bunlar gibi o tabakaların pek çok dilekleri vardır. Kur’ân-ı Kerîm kelimesini âmm ve mutlak bırakmıştır ki, herkes istediğini ta’kib etsin.

Səs yoxdur