İşaratu-l İcaz | Mühürlenen Kalbler | 73
(72-82)

İlm-i sarfta ma’lûmdur ki, câmidlerden ism-i fâil gibi sıfatlar yapılamaz. Ancak kesbî, nisbî, i’tibârî olan ma’na-yı masdarîden yapılabilir. Öyle ise, ölümün halkı katl değildir. Öyle ise, Ehl-i İ’tizal’in hatalarına, hata nazariyle bakılmalıdır.

Beşincisi: İnsanın katl gibi zâhirî ve ihtiyarî olan fiilleri, nefsin meyelanına intiha eder. Cüz’-i ihtiyarî denilen şu nefs meyelanı üzerine münazaalar deveran eder.

Altıncısı: Âdetullah üzerine, irâde-i külliye-i İlâhîyei abdin irâde-i cüz’iyesine bakar. Yâni bunun bir fiile taallûkundan sonra, o taallûk eder. Öyle ise cebr yoktur.

Yedincisi: İlim, ma’lûma tâbidir. Bu kaziyeye göre, ma’lûm, ilme tâbi değildir; çünkü, devir lâzım gelir. Öyle ise bir insan, amelen yaptığı bir fiilin esbâbını kadere havale etmekle, taallül ve bahâneler gösteremez.

Sekizincisi: Ölüm gibi hâsıl-ı bilmasdar denilen şey, kesb gibi bir masdara mütevakkıftır. Yâni âdetullah üzerine o, hâsıl-ı bilmasdarın vücûduna şart kılınmıştır. Kesb denilen masdarda, çekirdek ve ukde-i hayatiye meyelandır. Bu düğümün açılmasiyle, mes’eledeki düğüm de açılır.

Dokuzuncusu: Cenâb-ı Hakk’ın ef’alinde, tercih edici bir garaza, bir illete ihtiyaç yoktur. Ancak tercih edici, Cenâb-ı Hakk’ın ihtiyarıdır.

Onuncusu: Bir emrin, behemehal bir müessirin te’siriyle vücûda gelmesi lâzımdır ki, tereccuh bilâ-müreccih lâzım gelmesin. Amma i’tibârî emirlerde tahsis edici bir şey bulunmasa bile muhal lâzım gelmez.

On Birincisi: Bir şey, vücûdu vâcib olmadıkça vücûda gelmez. Evet, irâde-i cüz’iyenin taallûkuyla irâde-i külliyenin taallûku bir şeyde içtima ettikleri zaman, o şeyin vücûdu vâcib olur ve derhal vücûda gelir.

On İkincisi: Bir şeyi bilmekle, mâhiyetini bilmek lâzım gelmez. Ve bir şeyi bilmemekle, o şeyin adem-i vücûdu lâzım gelmez. Binâenaleyh, cüz’-i ihtiyarînin mâhiyetinin ta’bir edilememesi, vücûdunun kat’iyyetine münafî değildir.

Nazar-ı dikkatinize arzettiğim şu esasları tam ma’nasiyle anladıktan sonra, şu ma’rûzatımı da dinleyiniz:

Biz Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemâat, Ehl-i İ’tizal’e karşı diyoruz ki: Abd, kesb denilen masdardan neş’et eden, hâsıl-ı bilmasdar olan esere hâlık değildir. Abdin elinde ancak ve ancak kesb vardır. Zîra Allah’tan başka müessir-i hakîki yoktur. Zâten tevhid de öyle ister.

Səs yoxdur