İşaratu-l İcaz | Kıyamet ve Ahiret | 142
(139-154)
Mukaddeme

Bu âyet mâkabliyle beraber kıyamete, haşre işâret eder. Binâenaleyh bu mes’elede nazara alınacak “Dört Nokta” vardır:

Birincisi: Âlemin imkân-ı harabiyetiyle ölümüdür.

İkincisi: Harabiyetin vukua gelmesidir.

Üçüncüsü: Tâmir ve ihyasıdır.

Dördüncüsü: Tâmirinin imkânı ve vukuudur.

Evvelâ: Harabiyet-i âlem imkân dâiresinde olup olmadığından bahsedeceğiz. Evet âlemde tekâmül kanunu vardır. Bu kanuna tâbi olan, neşv ü nema kanununa dâhildir. Bu kanuna dâhil olanın bir ömrü tabiîsi vardır. Ömrü tabiîsi olanın, ecel-i fıtrîsi vardır; ecelin pençesinden kurtulamaz. Evet kâinatın ihtiva ettiği enva’ın ve bu enva’ın ihâta ettiği efradın kısm-ı ekserîsi bu kanunlara tâbidirler. Binâenaleyh âlem-i sagir denilen insan, ölümden ve harabiyetten kurtulamadığı gibi; insan-ı kebîr denilen âlemin de ölümden necatı yoktur. Ve keza, kâinatın bir ağacı ölümden, dağılmaktan halâs olmadığı gibi, şecere-i hilkattan olan kâinat silsilesinin de harabiyetten kurtuluşu yoktur. Evet eğer kâinat ömrü fıtrîsinden evvel haricî bir tahribata veya Sâni’i tarafından bir hedm ve kıyamete ma’rûz kalmasa bile, fennî bir hesab ile kâinatın öyle bir günü gelecektir ki;

gibi âyetlere mâsadak olacaktır ve insan-ı kebîr denilen koca kâinat, şu boşluğu sekeratının bağırtılariyle dolduracaktır.

İkinci Nokta: Harabiyet-i âlemin vukua geleceğidir. Evet bütün semâvî dinler, âlemin harab olacağında müttefiktirler. Hem herbir fıtrat-ı selime, âlemin öleceğine şehâdet eder. Ve kâinatta gözle görünen şu kadar nev’î, ferdî, yevmî, şehrî, senevî tegayyürat, tahavvülât, inkılâbların yalnız işâretleriyle değil, sarahatlariyle, kıyametin geleceği sâbittir. Eğer bu icmal ile kanaat hasıl edemediysen bir parça îzahat verelim.

Səs yoxdur