İşaratu-l İcaz | Kıyamet ve Ahiret | 153
(139-154)

Üçüncüsü: Bu semereler, biraz evvel yediğimiz semereler gibidir,amma sûretleri bir, ma’naları, tatları ayrıdır. Demek sûreten, şeklen bir olduklarından, ülfet lezzetini veriyor; tatlarının ayrı olmasiyle da teceddüd lezzeti hasıl oluyor. İşte sevinçleri bu noktadandır.

Dördüncüsü: Hemen şimdi yediğimiz meyveler, bu dallardaki meyvelerdir. Demek bir meyve koparıldığı zaman, yeri boş kalmıyor, derhal yerine bir meyve peyda olur. İşte bundandır ki, Cennet’in meyvelerinde noksaniyet olmuyor.

: Bu cümle, i’tirâziyedir. Yâni, yeni bir hükmü ifade etmek için zikrine lüzum olmadığı halde, cümlesindeki hükmü tasdik ve illetini beyân etmek üzere, evvelki cümleye bir zeyl ve bir fezleke olarak zikredilmiştir.

Bina-i meçhul sîgasiyle nün zikredilmesi, ehl-i Cennet’in işleri, hademeleri tarafından görülmekte olduğuna işârettir.

: Yâni zâhiren ve şeklen bir olduğundan, ülfet lezzetini veriyor; bâtınen ve taamen de ayrı olduğu cihetle, teceddüd lezzetini veriyor. Bu i’tibârla kelimesi, her iki lezzeti îma ediyor.

:Bu cümle, ilââhir cümlesine atftır. Atfın tarafeyni arasında lâzım olan münâsebetin iktizasınca takdir-i kelâm şöyle olsa gerektir: “Onlar, kendi cisimleri için bir meskene muhtaç oldukları gibi, kadınları için de bir meskene muhtaçtırlar.”

kelimesi ihtisası ifade ettiği cihetle, o ezvacın onların mülkü ve onlara mahsus olduklarına delâlet ettiği gibi, dünya kadınlarından başka

ile ta’bir edilen bir kısım kadınlar da onlar için yaratılmış olduğunu îmaen gösteriyor.

Səs yoxdur