Lemalar | Yirmiüçüncü Lema | 193
(176-194)

Kader, ilmin bir nevidir ki, herşeyin ma’nevî ve mahsus kalıbı hükmünde bir mikdar tâyin eder. Ve o mikdar-ı kaderî, o şey’in vücûduna bir plân, bir model hükmüne geçer. Kudret îcad ettiği vakit; gâyet sühûletle o kaderî mikdar üstünde îcad eder. Eğer o şey muhit ve hadsiz ve ezelî bir ilmin sâhibi olan Kadîr-i Zülcelâl’e verilmezse; —sâbıkan geçtiği gibi— binler müşkilât değil, belki yüz muhâlât ortaya düşer. Çünkü; o mikdar-ı kaderî ve mikdar-ı ilmî olmazsa; binler haricî ve maddî kalıplar, küçücük bir hayvanın cesedinde isti’mal edilmek lâzım gelir.

İşte vahdette nihayetsiz kolaylık ve dalâlette ve şirkte hadsiz müşkilâtın bir sırrını anla;

­

Âyeti, ne kadar hakîkatlı ve doğru ve yüksek bir hakîkatı ifade ettiğini bil!.

Üçüncü Sual: Eskiden düşman, şimdi dost olan mühtedî diyor ki: Şu zamanda çok ileri giden feylesoflar diyorlar ki: “Hiçten hiçbirşey îcad edilmiyor ve hiçbirşey îdam edilmiyor; yalnız bir terkib bir tahlildir ki, kâinat fabrikasını işlettiriyor.”

Elcevab: Nur-u Kur’ân ile mevcûdâta bakmayan feylesofların en ileri gidenleri bakmışlar ki, tabiat ve esbâb vâsıtasiyle bu mevcûdâtın teşekkülât ve vücûdlarını -sâbıkan isbat ettiğimiz tarzda- imtina’ derecesinde müşkilâtlı gördüklerinden, iki kısma ayrıldılar.

Bir kısmı Sofestaî olup, insanın hassası olan akıldan istifa ederek, ahmak hayvanlardan daha aşağı düşerek, kâinatın vücûdunu inkâr etmeyi; hatta kendilerinin vücûdlarını dahi inkâr etmesini; dalâlet mesleğinde esbâb ve tabiatın îcad sâhibi olmalarından daha ziyâde kolay gördüklerinden hem kendilerini, hem kâinatı inkâr edip, cehl-i mutlaka düşmüşler.

İkinci güruh bakmışlar ki; dalâlette, esbâb ve tabiat mûcid olmak noktasında, bir sinek ve bir çekirdeğin îcadı, hadsiz müşkilâtı var. Ve tavr-ı aklın haricinde bir iktidar iktiza ediyor. Onun için bilmecbûriye îcadı inkâr ediyorlar, “yoktan var olmaz” diyorlar ve i’damı da muhal görüyorlar, “var yok olmaz” hükmediyorlar. Yalnız harekât-ı zerrat ile, tesadüf rüzgârlarıyla bir terkib ve tahlil ve dağılmak ve toplanmak sûretinde bir vaziyet-i i’tibâriye tahayyül ediyorlar... İşte sen gel, ahmaklığın ve cehaletin en aşağı derecesinde, en yüksek akıllı kendini zanneden adamları, gör; ve dalâlet, insanı ne kadar maskara ve süfli ve echel yaptığını bil; ibret al!

Səs yoxdur