Lemalar | Yirmisekizinci Lema | 269
(268-283)

İkinci Vecih: İnsan rızka çok mübtelâ olduğu için, rızka çalışmak bahânesi, ubûdiyete mani tevehhüm edip, kendine bir özür bulmamak için Âyet-i Kerîme diyor ki: “Siz ubûdiyet için halkolunmuşsunuz. Netice-i hilkatiniz ubûdiyettir. Rızka çalışmak, emr-i İlâhî noktasında bir nevi ubûdiyettir. Benim mahlûkatım ve rızıklarını deruhde ettiğim nefisleriniz ve ıyâliniz ve hayvanatınızın rızkını tedarik etmek, âdetâ bana âid rızk ve it’amı ihzar etmek için yaradılmamışsınız. Çünkü: Rezzak benim. Sizin müteallikatınız olan ibâdımın rızkını ben veriyorum. Siz bunu bahâne edip ubûdiyeti terketmeyiniz!” Eğer bu ma’na olmazsa Cenâb-ı Hakk’a rızık vermek ve it’am etmek muhaliyeti bedîhi ve ma’lûm olduğundan, i’lam-ı ma’lûm kabilinden olur. İlm-i Belâgat’ta bir kaide-i mukarreredir ki: Bir kelâmın ma’nası ma’lûm ve bedîhi ise, o ma’na murad değil, onun bir lâzımı, bir tâbii muraddır. Meselâ, sen birisine desen: “Sen hâfızsın.” O, ma’lûmunu i’lam kabilinden olur. Demek maksud ma’nası budur ki: “Ben senin hâfız olduğunu biliyorum.” Bildiğimi bilmediği için ona bildiriyorum.

İşte bu kaideye binaen, Âyet, Cenâb-ı Hakk’a rızık vermeyi ve it’am etmeyi nefyetmekten kinaye olan ma’na şudur: “Bana âid olup ve rızıklarını taahhüd ettiğim mahlûkatıma rızık yetiştirmek için halkolunmamışsınız. Belki asıl vazifeniz ubûdiyettir. Evâmirime göre rızka çabalamak da bir nevi ibâdettir.”

Üçüncü Vecih: Sure-i İhlâs’ta nasılki zâhir ma’nası ma’lûm ve bedîhi olduğundan, o ma’nanın bir lâzımı muraddır. Yâni: “Vâlide ve veledi bulunanlar, ilâh olamazlar.” ma’nasında ve Hazret-i İsa (A.S.) ve Üzeyr (A.S.) ve melâike ve nücumların ve gayr-ı hak mâbudların Ulûhiyetlerini nefyetmek kasdiyle ezelî ve ebedî ma’nasında Cenâb-ı Hakk’ın gâyet bedîhi ve ma’lûm hükmettiği gibi, aynen onun gibi, bu misalimizde de “rızk ve it’am kabiliyeti olan eşya, ilâh ve mâbud olamazlar” ma’nasında ma’bûdunuz olan Rezzak-ı Zülcelâl sizden kendine rızık istemez ve siz onu it’am için yaratılmamışsınız... meâlindeki âyet; rızka muhtaç ve it’am edilen mevcûdât, mâbudiyete lâyık değiller, demektir.

S a i d N u r s î


Səs yoxdur