Mesnevi-i Nuriye | Lasiyyyemalar | 45
(33-49)

O kitabın maddelerinden âlemde görünen yalnız nizam ve mîzan maddelerine bak! Evet görüyoruz ki, herhangi muvazzaf bulunan bir şey, vazifesinden terhis edilmekle dâire-i vücûttan çıkarsa, Fâtır-ı Hakîm onun çok sûretlerini “Levh-i Mahfûz”larda tesbit eder. Ve tarih-i hayatını, tohumunda ve neticesinde nakşeder ve pek çok gaybî âyinelerde ibkâ eder. Meselâ: Bir şecere, meyvesiyle hâmile olduğu gibi, tohumu da meyve ile hâmiledir. Demek, ağacın bünyesinde semeresi mevcûd olduğu gibi, tohumunda da semere mevcûddur. Ve keza, vücûddan çıkmış pek çok şeyler, insanın kuvve-i hâfızasında mevcûd kalır.

İşte bu misallerden, hıfz ve hafîziyet kanunu ne derece ihâtalı olduğu anlaşıldı. Evet bu mevcûdâtın sâhibi pek büyük bir ihtimam ile mülkünde cereyan eden her şeyi taht-ı hıfz ve muhafazasına almıştır. Ve hâkimiyetinin muhafazası için sonsuz bir dikkati vardır. Ve rubûbiyetinde tam bir intizam ve saltanat vardır ki, edna bir hâdiseyi, âdi bir hizmeti yazar ve yazdırır. İşte bu derece ihâtalı, ihtimamlı bir hıfz kanunu, elbette âlem-i âhirette yapılacak bir divân-ı muhasebata bakar. Şu muhafaza kanunu, bütün eşyada câri olduğu gibi, mahlûkatın en eşrefi olan insana da şâmildir. Çünkü insan Cenâb-ı Hakk’ın rubûbiyetine âid şuunat ve ahvâline şahittir. Ve mahlûkatın cemâatleri içinde Allah’ın birliğine dellâldır. Ve mevcûdâtın tesbihatına müşahit ve hilâfet-i kübrâ ile tekrîm ve teşrif edilmiştir. İnsan bu kerâmete, bu şerefe nâil olduğu halde, kendisini başıboş ve gayr-i mes’ul zannetmesin. Onun da divân-ı muhasebatta pek karışık hesapları vardır. Ondan kurtulduktan sonra, müstehak olduğu yere gidecektir.

Evet, Kudret-i Ezeliye’ye nisbetle, ölümden sonra “Haşr”in gelmesi, güzden sonra baharın gelmesi gibidir. Evet nebâtât gibi insanın da, bir güzü, bir de baharı vardır. Evet geçmiş zamanda vukua gelmiş olan mu’cizat-ı kudret, Sâniin bütün imkânat-ı istikbâliyeye kadir olduğuna kat’i şâhid ve bürhanlardır.

Ve keza, bu âlemin mâliki, kendi kudretine pek kolay ve pek ehven ve ibadına fevkalâde mühim ve pek şedîd-ül-ihtiyaç olan haşrin tekrar be tekrar vaadinde bulunmuştur. Ma’lûmdur ki, hulfül va’d kudretin izzetine, rubûbiyetin merhametine zıttır. Zîra, va’din hilâfını yapmak, cehlin veya aczin alâmetidir. Bu ise Kadîr-i Mutlak, Hakîm-i Mutlak olan zâta muhaldir.

Səs yoxdur