Mesnevi-i Nuriye | Zühre | 167
(149-179)

ONUNCU NOTA: Bil ey gâfil, müşevveş Said! Cenâb-ı Hakk’ın nur-u mârifetine yetişmek ve bakmak ve âyât ve şâhidlerin âyinelerinde cilvelerini görmek ve berâhin ve deliller mesâmatiyle temâşâ etmek iktizâ ediyor ki, senin üstünden geçen, kalbine gelen ve aklına görünen her bir nuru tenkid parmaklariyle yoklama ve tereddüt eliyle tenkid etme! Sana ışıklanan bir nuru tutmak için elini uzatma! Belki gaflet esbâbından tecerrüd et, onlara müteveccih ol, dur. Çünkü ben müşâhede ettim ki, mârifetullahın şâhidleri, bürhanları üç çeşittir:

Bir kısmı: Su gibidir. Görünür, hissedilir, lâkin parmaklarla tutulmaz. Bu kısımda hayalattan tecerrüd etmek, külliyetle ona dalmak gerektir. Tenkid parmaklariyle tecessüs edilmez; edilse akar, kaçar. O âb-ı hayat, parmağı mekân ittihaz etmez.

İkinci kısım: Hava gibidir. Hissedilir, fakat ne görünür, ne de tutulur. Ona karşı sen yüzün, ağzın, ruhunla o rahmet nesîmine karşı teveccüh et, kendini mukâbil tut, tenkid elini uzatma, tutamazsın. Ruhunla teneffüs et! Tereddüt ile baksan, tenkid ile el atsan o yürür gider. Senin elini mesken ittihaz etmez, ona râzı olmaz.

Üçüncü kısım ise: Nur gibidir. Görünür, fakat ne hissedilir, ne de tutulur. Öyle ise sen kalbinin gözüyle, ruhunun nazariyle kendini ona mukâbil tut ve gözünü ona tevcih et, bekle. Belki kendi kendine gelir. Çünkü nur; el ile tutulmaz, parmaklar ile avlanmaz, belki o nur ancak basiret nuruyla avlanır. Eğer harîs ve maddî elini uzatsan ve maddî mîzanlarla tartsan, sönmese de gizlenir. Çünkü öyle nur, maddîde hapse razı olmadığı gibi, kayda giremez. Kesifi kendine mâlik ve seyyid kabul etmez.

ON BİRİNCİ NOTA: Bil ki: Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân’ın ifâdesinde çok şefkat ve merhamet var. Çünkü muhatablarının ekserisi, cumhur-u avamdır. Onların zihinleri basittir. Nazarları dahi dakik şeyleri görmediğinden, onların besâtet-i efkârını okşamak için tekrar ile, semavât ve arzın yüzlerine yazılan âyetleri tekrar ediyor. O büyük harfleri kolaylıkla okutturuyor.

Meselâ: Semavât ve arzın hilkati ve semâdan yağmurun yağdırılması ve arzın dirilmesi gibi bilbedâhe okunan ve görünen âyetleri ders veriyor. O huruf-u kebîre içinde küçük harflerle yazılan ince âyata nazarı nâdiren çevirir, tâ zahmet çekmesinler.

Hem üslûbu Kur’ânîde öyle bir cezâlet ve selâset ve fıtrîlik var ki; güya Kur’ân bir hâfızdır; kudret kalemiyle kâinat sahifelerinde yazılan âyatı okuyor.

Səs yoxdur