Mesnevi-i Nuriye | Zerre | 185
(180-191)

Şecere-i kelimat denilen bir lîsanı veya muhâberat ve ezvâk santralı olarak bir ağızı yap. Elbette yapamayacaksın. Öyle ise Allah’a şirk yapma!

İ’lem Eyyühel-Aziz! Şu görünen âlem, İlâhî bir dükkân ve bir mahzendir. İçerisinde envâen türlü türlü mensucat kumaşlar, me’kûlât yemekler, meşrûbat şerbetler vardır. Bir kısmı kesif bir kısmı lâtif, bir kısmı zâil, bir kısmı dâimî, bir kısmı katı bir lüb, bir kısmı mâyi ve hâkezâ her çeşit bulunur. Lâkin bir kısmı îcadî bir nescdir. Bir kısmı da tecelliyata bir nakıştır. Felâsifenin dalâletince, îcad ile nakış birdir. Ve o dükkân sâhibi de mûcib-i bizzattır.

İ’lem Eyyühel-Aziz! Enâniyetten neş’et eden şirk-i hafî katılaştığı zaman esbâb şirkine inkılâb eder. Bu da devam ederse küfre tahavvül eder. Bu dahi devam ederse, ta’tile yâni hâlıksızlığa incirar eder. El-iyazü billâh!..

İ’lem Eyyühel-Aziz! İnsanın hilkatinden maksad, mahfî Hazine-i İlâhîyeyi keşif ile göstermek ve Kadîr-i Ezelî’ye bir bürhan, bir delil, bir ma’kes-i nurânî olmakla cemâl-i ezelînin tecellisi için şeffaf bir mir’at, bir âyine olmaktır. Hakîkaten, semavât, arz ve cibâlin hamlinden âciz kaldıkları emaneti insan hamlettiği cihetle cilâlanmış, cilvelenmiş bir şekle girmiştir. Çünkü o emanetin mazmunlarından biri de insanın sıfât-ı İlâhîyeyi fehmetmek için bir vâhid-i kıyasî vazifesini görmektir. İnsanın hilkatinden maksad bu gibi şeyler olduğu halde, kısm-ı ekserîsi perde olurlar, sed olurlar. Vazifesi feth ve açmak iken kapatıyor, bağlıyor. Ziyâ ve ışığı neşr iken söndürüyor. Allah’ı tevhid etmek yerine şirk yapıyor. Ve keza, nur-u îmanla Allah’a bakıp mülkü ona teslim etmekle -i’tikâden- mükellef iken, “Ene” rasadiyle halka bakarak Allah’ın mülkünü onlara taksim ediyor. Hakîkaten

İ’lem Eyyühel-Aziz! Ey nefis! Eğer takva ve amel-i sâlih ile Hâlıkını râzı etti isen, halkın rızâsını tahsile lüzum yoktur; o kâfidir. Eğer halk da Allah’ın hesabına rızâ ve muhabbet gösterirlerse, iyidir. Şâyet onlarınki dünya hesabına olursa kıymeti yoktur. Çünkü onlar da senin gibi âciz kullardır. Maahazâ ikinci şıkkı ta’kib etmekte şirk-i hafî olduğu gibi, tahsili de mümkün değildir. Evet bir maslahat için sultana müracaat eden adam, sultanı irzâ etmiş ise, o iş görülür. Etmemiş ise halkın iltimasiyle çok zahmet olur. Mamâfih, yine sultanın izni lâzımdır. İzni de rızâsına mütevakkıftır.

Səs yoxdur