Muhakemat | Birinci Makale | 25
(4-66)
Hâtime

Ey hariçten ve uzaktan İslâmiyeti tenkid etmeye çalışan insafsızlar! Aldanmayın.. muhakeme edin.. nazar-ı sathî ile iktifa etmeyiniz... Zîra şu sizin bahânelerinize sebeb olanlar, lîsan-ı şerîatte ulemâ-i sû’ ile müsemmadırlar. Onların müvazenesizlik, zâhirperestliklerinden neş’et eden hicabın maverasına bakınız. Göreceksiniz ki: Herbir hakîkat-ı İslâmiye necm-i münir gibi bürhan-ı neyyirdir. Nakş-ı ezel ve ebed üzerinde görünüyor. Evet kelâm-ı ezelîden gelen ebede gidecektir. Fakat esefa! Hubb-u nefis ve tarafdar-ı nefis ve acz ve enâniyetten neş’et eden teberri-i nefs ile kendi kabahatini başkasına atıyor. Şöyle yanlışa muhtemel olan sözünü veya hataya kabil olan fiilini, bir büyük zâta veyahut muteber bir kitaba, hatta ba’zan dine, çok def’a hadîse, en nihayet kadere isnad etmekle, kendini teberri etmek istiyor. Hâşâ sümme hâşâ... Nurdan zulmet gelmez. Kendi âyinesinde görülen yıldızları setretse de, semadaki yıldızları setredemez. Fakat kendi göremez.

Ey mu’teriz ağa!.. Ağlamak isteyen çocuk gibi veya intikam isteyen kînedar düşman gibi bahâne mahâne aramakla hilaf-ı şerîatla vücûda gelen ahvâli ve sû-i tefehhümden neş’et eden şübehatı sened tutmak, İslâmiyete leke getirmek pek büyük insafsızlıktır. Zîra bir müslimin herbir sıfatı İslâmiyetten neş’et etmek lâzım gelmez.

Sekizinci Mukaddeme

Temhid: Şu gelen uzun mukaddemeden usanma. Zîra nihayeti, nihayet derecede mühimdir. Hem de şu gelen mukaddeme, her kemâli mahveden ye’si öldürür. Ve herbir saâdetin mayesi olan ümidi hayatlandırır. Ve mâzi başkalara ve istikbâl bize olacağına beşâret verir. Taksime razıyız. İşte mevzuu: Ebnayı mâziyle ebnayı müstakbeli müvazene etmektir. Hem de mekatib-i âliyede elif ve bâ okunmuyor. Mâhiyet-i ilim bir dahi olsa, sûret-i tedrisi başkadır. Evet mâzi denilen mekteb-i hissiyatla, istikbâl denilen medrese-i efkâr bir tarzda değildir. Evvelâ: Ebnayı mâziden muradım, İslâmların gayrısından onuncu asırdan evvel olan kurûn-u vustâ ve ûlâdır.

Səs yoxdur