Şualar | İkinci Şuâ | 15
(5-43)

husûsan küçücük zîhayatların kısa bir zamanda görünüp derakab kaybolmaları ve dâimî bir faaliyet-i müdhişe içinde mevt ve zeval levhaları bana çok hazîn görünüp, rikkatime şiddetle dokunarak beni ağlatıyordu. O güzel hayvancıkların vefatlarını gördükçe kalbim acıyordu. “Of, yazık! Ah, yazık!” diyerek, bu ahların, ofların altında derinden derine bir vâveylâ-i ruhî hissediyordum. Ve bu akibete uğrayan hayat ise, ölümden beter bir azab gördüm.

Hem nebâtât ve hayvânat âleminde gâyet güzel, sevimli ve çok kıymetdar san’atta olan zîhayatların bir dakikada gözünü açıp bu seyrangâh-ı kâinata bakar, dakikasiyle mahvolur, gider. Bu hali temaşa ettikçe, ciğerlerim sızlıyordu. Ağlamak ile şekva etmek istiyor; neden geliyorlar, hiç durmadan gidiyorlar?.. diye feleğe karşı kalbim dehşetli sualler soruyor ve böyle faydasız, gayesiz, neticesiz, çabuk i’dam edilen bu masnu’cuklar gözümüz önünde bu kadar ihtimam ve dikkat ve san’at ve cihâzât ve terbiye ve tedbir ile kıymetdar bir sûrette îcad edildikten sonra, gâyet ehemiyetsiz paçavralar gibi parçalanıp, hiçlik karanlıklarına atılmalarını gördükçe; kemâlâta meftun ve güzelliklere mübtela ve kıymetdar şeylere âşık olan bütün latifelerim ve duygularım feryad edip bağırıyorlardı ki: “Neden bunlara merhamet edilmiyor? Yazık değiller mi? Bu baş döndürücü deverandaki fena ve zeval nereden gelip bu biçârelere musallat olmuş?” diye mukadderat-ı hayatiyenin dış yüzünde bulunan elîm keyfiyetleriyle kadere karşı müdhiş itirazlar başladığı hengâmda birden nur-u Kur’ân, sırr-ı îman, lütf-u Rahman ile tevhid imdâdıma yetişti; o karanlıkları aydınlattı, benim bütün “Ah!” ve “Of!”larımı ve ağlamalarımı sürurlara ve yazık demelerimi mâşâallah, bârekâllahlara çevirdi. “Elhamdülillâhi alâ nur-il îman” dedirtti. Çünkü sırr-ı vahdetle şöyle gördüm ki: Herbir mahlûk, husûsan herbir zîhayatın sırr-ı tevhid ile çok büyük neticeleri ve umûmî faydaları vardır. Ezcümle:

Herbir zîhayat, meselâ bu süslü çiçek ve şu tatlıcı sinek, öyle ma’nidar, İlâhî, manzum bir kasideciktir ki, hadsiz zîşuurlar onu kemâl-i lezzetle mütalâa ederler. Ve öyle kıymetdar bir mu’cize-i kudrettir ve bir ilânname-i hikmettir ki, Sâni’inin san’atını nihayetsiz ehl-i takdire cazibedarâne teşhir eder.

Səs yoxdur