Şualar | İkinci Şuâ | 12
(5-43)

İşte ruhumun feryadına ve kalbimin vâveylâsına vâfi ve kâfi ve teskin edici ve kanaat verici cevab ise: Sırr-ı tevhid ile Rahman ve Rahîm olan Zât-ı Zülcelâl’in umûmî kanunların tazyikatları ve hâdisatın tehacümatı altında ağlayan ve sızlayan o sevimli memlûklerine kanunların fevkinde olarak, ihsânat-ı husûsiyesi ve imdâdat-ı hassası ve doğrudan doğruya herşeye karşı Rubûbiyet-i husûsiyesi ve herşey’in tedbirini bizzat kendisi görmesi ve herşeyin derdini bizzât dinlemesi ve herşeyin hakîki mâliki, sâhibi, hâmisi olduğunu sırr-ı Kur’ân ve nur-u îman ile bildim. O hadsiz me’yusiyet yerinde nihayetsiz bir mesruriyet hissettim. Ve herbir zîhayat öyle bir Mâlik-i Zülcelâl’e mensubiyeti ve memlûkiyeti cihetiyle nazarımda binler derece bir ehemmiyet, bir kıymet kesbettiler.

Çünkü; mâdem herkes efendisinin şerefiyle ve mensub olduğu zâtın makamiyle ve şöhretiyle iftihar eder, bir izzet peyda eder; elbette nur-u îman ile bu mensubiyetin ve memlûkiyetin inkişafı sûretinde, bir karınca bir fir’avunu o mensubiyet kuvvetiyle mağlup ettiği gibi (o mensubiyet şerefiyle dahi) gafil ve kendi kendine mâlik ve başıboş kendini zanneden ve ecdadiyle ve mülk-ü Mısır ile iftihar eden ve kabir kapısında o iftiharı sönen bin fir’avun kadar iftihar edebilir. Ve sinek dahi Nemrud’un sekerat vaktinde azâba ve hicaba inkılâb eden iftiharına karşı kendi mensubiyetinin şerefini irâe edip, onunkini hiçe indirebilir.

İşte


âyeti, şirkte hadsiz ve çok büyük bir zulüm bulunduğunu ifade ile bildirir. Şirk öyle bir cürümdür ki, herbir mahlûkun hakkına ve şerefine ve haysiyetine bir tecavüzdür. Ancak onu Cehennem temizler.


TEVHİDİN İKİNCİ MEYVESİ

Birinci meyve Hâlık-ı Kâinat olan Zât-ı Akdes’e baktığı gibi, ikinci meyve dahi kâinatın zâtına ve mahiyetine bakar.

Səs yoxdur