Şualar | İkinci Şuâ | 28
(5-43)

Eğer askerliği terkedip, kendi kendine kalsa, o hârika kuvve-i ma’nevîyeyi ve o fevkalâde kudreti ve o mu’cizekâr iktidarı birden kaybederek, âdi bir başıbozuk gibi kuvvet-i şahsiyesine göre cüz’î, kıymetsiz, ehemmiyetsiz işleri görebilir ve eseri de o nisbette küçülür.

Aynen öyle de: Tevhid yolunda herşey Kadîr-i Zülcelâl’e intisâb ve istinâd ettiğinden, bir karınca bir Fir’avunu, bir sinek bir Nemrud’u, bir mikrop bir cebbarı mağlub ettikleri gibi.. tırnak gibi bir çekirdek, dağ gibi bir ağacı omuzunda taşıyarak o ağacın bütün âlât ve cihâzâtının menşei ve mahzeni bir tezgâh olmakla beraber, her bir zerre dahi, yüz bin san’atlarda ve tarzlarda bulunan cisimleri ve sûretleri teşkil etmek hizmetinde bulunmak olan hadsiz vazifeleri, o intisâb ve istinâd ile görebilir. Ve o küçücük me’murların ve bu incecik askerlerin mazhar oldukları eserler gâyet mükemmel ve san’atlı ve kıymetdar olur. Çünkü, o eserleri yapan Zât, Kadir-i Zülcelâl’dir; onların ellerine vermiş, onları perde yapmış. Eğer şirk yolunda esbâba havale edilse; karıncanın eseri karınca gibi ehemmiyetsiz ve zerrenin san’atı, zerre kadar kıymeti kalmaz ve her şey ma’nen sukut ettiği gibi maddeten dahi o derece sukut edecekti ki, koca dünyayı beş para ile kimse almazdı.

Mâdem hakîkat budur. Ve mâdem herşey nihayet derecede hem kıymetdar, hem san’atlı, hem ma’nidar, hem kuvvetli görünüyor, gözümüzle görüyoruz. Elbette tevhid yolundan başka yol yoktur ve olamaz. Eğer olsa, bütün mevcûdâtı değiştirmek ve dünyayı ademe boşaltıp, yeniden ehemmiyetsiz müzahrefatla doldurmak lâzım gelecek. Tâ ki, şirke yol açılabilsin. İşte İmam-ı Ali’nin (R.A.) tabirince “Sirâcınnûr” ve “Siracissürc” olan “Resaili’n Nur”da tevhide dâir beyân ve îzah edilen yüzler bürhanlardan birtek bürhanın icmalini işittin; ötekileri kıyas edebilirsin.

TEVHİDİN ÜÇÜNCÜ MUKTAZİSİ: Her şeyde, husûsan zîhayat masnû’lardaki hilkat fevkalâde san’atkârane olmakla beraber, bir çekirdek bir meyvenin ve bir meyve bir ağacın ve bir ağaç bir nev’in ve bir nev’ bir kâinatın bir küçük nümûnesi, bir misal-i musaggarası, bir muhtasar fihristesi, bir mücmel haritası, bir ma’nevî çekirdeği ve ilmî düstûrlar ile ve hikmet mîzanları ile kâinattan süzülmüş, sağılmış, toplanmış birer câmi’ noktası ve mâyelik birer katresi olduğundan, onlardan birisini îcad eden zât, her halde bütün kâinatı îcad eden aynı zâttır.

Səs yoxdur